Doğuda ve Batıda Doğru Ebeveyn Miyiz? - Doktor Makaleleri
Bize ile Bağlan
All On Four İmplant Tedavisi

Aile Danışmanı

Doğuda ve Batıda Doğru Ebeveyn Miyiz?

Yayınlanan

üzerinde

Ebeveyn olmanın ne gidilmesi gereken bir okulu ne alınması gereken bir eğitimi ne okunması gereken bir kitabı ne de izlenmesi gereken bir filmi mevcut. Hal böyle olunca zor bir uğraş. Üstelik önceden deneme imkânımız ya da zorlandığımızda açıp bakabileceğimiz bir kullanma kılavuzumuz da yok. Belki de anne baba olmanın en zorlu tarafı tecrübe kazanarak öğrenmek, öğrenirken de tüm iyi niyetimize rağmen zaman zaman hata yapmak. Her ebeveyn hatalı davranabilir; yeter ki çocuklarımızın verdiği tepkilerden hatamızı anlayıp gelecek sefer dikkatli davranalım.

En sık yaptığımız hatalar aslında anne baba olarak bazen kendi yetişkin hayatımızda da zorlandığımız alanlardır. Bu nedenle öncelikle kendi iyi/zayıf yanlarımızı bilmek, tahammülümüzün sınırlarından haberdar olmak, eşler arasındaki ilişkiye özen göstermek de hatalarımızı tekrarlamamızı önleyen yollardır.

Konu çocuk yetiştirmek olunca neredeyse bütün kültürler aynı ilkelere sahiptir; ilgi ve yakınlık ile izleme ve kontrol. Farklılıklar ise kültürlerin bunlardan ne anladığı ve nasıl uyguladığında ortaya çıkıyor.

Toplumumuzda uzun yıllar aşırı koruyucu ve baskıcı tutum hâkim oldu. Disiplin adı altında ağır bir baskı¸ çocuğun ruhunu bunalttı. “Terbiyeli” olmakla “sıkılgan” olmayı birbirine karıştırdık. Hâlbuki “utanmayı bilmek” ile “utangaç olmak” birbirinden farklı şeylerdi. Ağır baskı ve aşırı koruyuculuk altında öğretmeni ile konuşurken bile kekeleyen¸ ter içinde yüzü kızaran¸ üniversite öğrencisi olduğu halde bir topluluk önünde konuşmayı “ölüm” ile eş değer tutan¸ hakkını savunamayan¸ ne verilirse ona razı olan¸ doğruları seslendirmeye cesareti olmayan bireyler yetişti.

Çocuğa uygulanacak disiplin anlayışı konusunda bizim toplumumuzda ve bugünkü Batı toplumunda¸ anlayış farklılığı bulunmaktadır. Batılılar¸ çocuğun disiplinli bir şekilde yetişmesi için bebekken yani çok küçükken bazı yaptırımları uygularlar. Örneğin¸ çocuğun belli saatlerde yatması¸ uyuması¸ emmesi önemlidir. Ancak çocuk büyüdükçe ona özgürlük verilmelidir. Hatta ona doğru ve yanlışın öğretilmesi bile onun özgürlüğüne müdahaledir. Bizim toplumumuzda çocuk küçükken çok serbesttir¸ yaptığı yaramazlıklar bile hoş görülür ve “o daha küçük” denilir. Çocuk büyüdükçe¸ özgürlüğü kısıtlanır¸ her şeyi yapmasına izin verilmez¸ eğitim amacıyla “artık sen büyüdün” denilir.

Batı ile bizim toplumumuzdaki eğitim anlayışındaki farkı¸ Dökmen ‘in verdiği örnekle daha iyi anlayabiliriz. “Siz hiç yürümeye çıkmış çocukların¸ bir basamağa ya da koltuğa nasıl tırmandıklarını gözlediniz mi? Uğraşa debelene birkaç dakikalık bir gayret sonucu¸ yerden 15-20 cm yukarıya çıkarlar. Çıkar çıkmaz da şöyle bir dikelip muzaffer bir komutan edasıyla etraflarına bakarlar. Büyük iş başarmışlardır çünkü. Şimdi size sormak istiyorum: 14 aylık bir çocuğun¸ kan ter içinde bir koltuğa tırmanmaya çalıştığını görseniz ne yaparsınız? Çocukların merdiven çıkmasına bilinçli olarak karışmayanlar¸ muhtemelen “çocuğun egosu güçlensin” diye¸ “kendine güveni artsın” diye¸ seyirci kalmayı tercih ediyorlar. Yardım eden bizler ise kendimizi sorumlu hissediyoruz; kafalarımızdaki “anne baba” tanımı¸ çocuklara kol kanat germemiz gerektiğini söylüyor. Bugün¸ “tek başına beceremez’ diye basamağı tırmanmasına yardım ediyoruz; yarın okul ödevlerine yardım ediyoruz, pek çok şeyi kendi başına yapabilecek yaşa geldiği halde¸ yemek yemesine ve tuvalet temizliğine yardım ediyoruz. Lisede üniversiteye başvurduğunda tercihlerini yaparken yardım ediyoruz; üniversiteyi bitirince iş bulmasına yardım ediyoruz, evlenmesine yardım ediyoruz. Çocuğun merdiven çıkmasına¸ “kendine olan güveni artsın” diye seyirci kalanlar¸ çocuklarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Çocuğa yardım eden bizler ise¸ çocuğu güçlendirmekten ziyade çocuk ile aramızdaki bağı güçlendirmiş oluyoruz. Kim doğru yapıyor? İki taraf da! Çünkü her iki taraf da insan ilişkilerinde sahip olduğu üslubu sergiliyor. Gerek bizlerin¸ gerekse Batılıların tavrında¸ doğrular ve yanlışlar bulunabilir. Örneğin bizler koruyucu anne babalar olarak¸ bağımlı¸ hayat boyunca birilerinin desteğine ihtiyaç duyacak bir insan yetiştiriyor olabiliriz. Çocuğuna sürekli olarak¸ bir yetişkine davranıyormuş gibi davranan Batılı ise belki kendine güvenen ve bireyselleşmiş bir insan yetiştiriyor; fakat bu insan¸ hayatı boyunca anne baba-çocuk ilişkisindeki sıcaklığı arayabilir¸ ayrıca fazlaca bireyselleşmenin bedelini¸ toplumda yalnızlık çekerek ödeyebilir.


O halde ne yapmalıyız? Yukarıda iki kutup halinde sergilenen anne baba tutumlarının her ikisinden de vazgeçmekte¸ daha üst düzeyde bir etkileşime yönelmekte yarar vardır. Başka bir söyleyişle¸ Batı’daki anne baba tavrını kopya etmeyelim; ama çocuklara aşırı karışma şeklindeki tavrımızı da sürdürmeyelim; yalnızca eksikliğimizi belirleyip¸ kendi tavrımızı geliştirelim.

Belli bir olayda¸ çocuğumuzu hem koruyup gözetebiliriz¸ hem de kişi yerine koyup bireyselleşmesine izin verebiliriz¸ hem de onu bir çocuk olarak görüp bağrımıza basabiliriz. Örnek: Çocuğumuz hayatında ilk defa bir basamağa çıkmaya mı çalışıyor; düşecek gibi olursa tutabileceğimiz bir mesafeden izleyelim (koruyucu anne baba olmuş oluruz). Fakat çıkmasına karışmayalım (çocuğu kişi yerine koymuş¸ ona güvenmiş ve kendi başına övünebileceği bir iş yapmasına izin vermiş oluruz). Basamağı çıkıp da sevinince¸ onun bu sevincine çocuksu bir sevinçle katılalım¸ “aferin sana” diyelim¸ öpelim onu (çocuğa gerekli olan anne baba sıcaklığını vermiş oluruz). Dökmen hocanın verdiği örnekte görüldüğü gibi dengeli anne baba tutumundan dengeli çocuklar yetişebilir.

Çocuk gelişimi¸ çocuğun davranışlarının ve alışkanlıklarının tümüdür. Çocuk¸ içinde bulunduğu çevrede¸ karşılıklı etkileşim halinde gelişecektir. Davranış ve alışkanlıkları¸ yetiştiği aile ortamını ve anne babanın onun üzerindeki tutumlarını yansıtacaktır. Çocuğa yönelik olan anne baba tutumları¸ onun davranış ve kişilik gelişimini değişik şekillerde etkilemektedir.

Okumaya Devam
Reklam
Yorum İçin Tıklayın

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Aile Danışmanı

Çocuklarımız Okula Başlıyor

Covid19 önlemleri ile dünya üzerinde okul çağındaki çocukların üçte birinden fazlası uzaktan eğitime erişim imkanından imkanından yoksun kaldı …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Covid19 önlemleri ile dünya üzerinde okul çağındaki çocukların üçte birinden fazlası uzaktan eğitime erişim imkanından imkanından yoksun kaldı. Akranlarından uzak olan çocukların hareketlilikleri azalıyor. Bunun sonucunda çocuklar fizikî zindekilerini kaybediyorlar. Duygusal ayda gerilim belirtileri gösteriyorlar. 12-18 yaş yaklaşık 8000 öğrencinin çevrimiçi kesitsel çalışmada Çinde depresif belirtilerin % 43 tasa belirtilerinin %37 ‘si deprsif belirtiler ile tasa belirtilerini görülme sıkkınlığının %31 olduğu anlatılmıştır. Direkt covid19 klinik bakımına dahil olan sıhhat çalışanlarının çocuklarında riskin daha fazla olduğu vurgulanmaktadır. Sıhhat çalışanlarının çocuklarının enfekte olma , ayrılık, ve anne babalarını kaybetme kaygılarının olduğu saptanmıştır. Sıhhat çalışanlarının çocukları ise Travma sonrası gerilim bozukluğu belirtileri ve durumu yüksek riskte oldukları bilinmektedir.

Çocukların ruhsal sıhhatlerinin korunması hem kendileri için hem de aileleri için son derce değerli olduğu açıktır. Bunu sağlamak için, mümkün olduğu kadar meçhullüğü azaltmak ve yeterlilik algısını arttırmak gerekir. Her iki maksada da ulaşabilmek için travma ile karşılaşan durumlarda kullanılan formüllerin salgına uyarlanarak uyarlanması makul bir yol olacaktır.

Aile içinde telaş düzeyi ne kadar yüksekse anne çocuktan ayrılamıyor ve inançlı bağlanmayı sağlayamadığında çocuğun da ayrılması sıkıntı olabiliyor. Çocukların güvenmeye gereksinimi var okulların başladığı birinci gün çabucak derse başlamak yerine öğretmenlerin çocuklarla bağlantı kurmalarının ve onların ne kadar önemsediklerini kıymet verdiklerini göstermeleri gerekir.

Kritik yaş kümelerinden biri olan 0-6 yaş kümesi hayata dair kanıların oluştuğu yeni başlayan çocuklar için bilmemiz gereken özellikler var.

Okula başlamadan evvel gerçekleşmesini beklediğimiz özellikler.

-Kendini tabir edebilecek ve irtibat kurabilecek seviyede ana lisanını kullanabilme.

-Yaşına uygun kavram maharetinin olması.

-Dikkati verme ve sürdürebilme mahareti.

-Benzerlik ve farklılıkları ayırt edebilme.

-El marifetleri ve genel uyumun olması.

-Kendi ismine düşünebilme ve karar verebilme.

-Öz bakım maharetlerinin gelişmiş olması.

-Sosyal kurallara uyabilme.

Çocuğun okula hazır olup olmadığını konusunda kuşkuları varsa bir uzmana başvurmak. Çocukların aile ortamından farklı bir ortama adım atmaları barındırdığı yenilik ve değişikler sebebiyle tasa yaratabilir. Okula başlangıç etabında çocuklar okulda kaybolabileceğine, sınıfın kalabalık olmasından ürkebileceğine, ailesinin onu okulda unutabileceğinden korkması üzere durumlar kelam konusu olabilir. Bununla birlikte okulda olduğu mühlet içinde ailesinin meskende ne yaptığını onu özleyip özlemediğiyle ilgili, yada tuvaleti gelirse ne yapacağı konusunda telaşları olabilir. Yeniden bu müddette yeni bir kardeşin konutta ailesiyle kalmasında korkularını tetikleyebilir. Yeni bir konuta taşınılması yeni bir kente taşınılması aile içinde yaşanan bir kayıp okula ahengi zorlaştıran durumlardır.

Aile çocuğun okula başlama devrinde ahengi kolaylaştırmak için kratik bir rol üstlenmektedir. Ailenin kendi beklentileri okula karşı kendi de neyimleri sonucunda takındığı tavır ve kişilik özellikleri de okula ahengi kolaylaştırabilir yada zorlaştırabilir. Ailenin seçmesinin yada okul için materyallerin hazırlanmasının okul için bir hazırlık manasında gelmediğini bilmesi gerekir. Zira okula hazırlık çocuğun toplumsal, duygusal ve akademik açıdan belli bir seviyeye gelmesini gerektirir. Çocuğun okul hayatıyla ilgilenmekle yalnızca ödevlerini yerine getirmesini gereken sorumluluklarına uymasını desteklemek manasına gelmez. Onların hisleri ve anılarıyla da ilgilenmek gerekir.

Çocuğun okula ahenk ve başarısı

-Çocuğun kişilik özelliklerine.

-Ailenin çocuk yetiştirme tutumluna.

-Çocuğun sıhhat durumuna.

-İçinde yaşanılan toplumsal etrafın zenginliğine.

-Yada evvelki okul yaşantılarına.

-Çocuğun akademik olarak hazır oluşuna.

-Öğrenme ilgisine ve kapasitesine bağlıdır.

Bu bilgiler ışığında dikkat edilmesi gereken noktaları gözden kaçırmayarak çocuğun gelişim seviyesine uygun davranışlar sergilemesi beklenmelidir.

Okumaya Devam

Acil Tıp Doktoru

Bronşektazi

Bronşektazi nedir? Bronşun kalıcı genişlemesine bronşektazi denir. Bronşektazilerde genellikle bronş duvarı harabiyeti de vardır …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Bronşektazi nedir?

Bronşun kalıcı genişlemesine bronşektazi denir. Bronşektazilerde genellikle bronş duvarı harabiyeti de vardır. Bronşektazinin silindirik, kistik, varikoz gibi tipleri vardır.

Bronşektazinin nedeni nedir?

Bronşektazi daha çok çocukluk çağında geçirilen (ağır) akciğer enfeksiyonları sonrasında ortaya çıkar. Kistik fibrozis denilen akciğerlerde tekrarlayan enfeksiyonlar neticesinde oluşan bronşektazilerle karakterize olan hastalık genetik bir bozukluk sonucu ortaya çıkar. Akciğerlerdeki seyri kistik fibrozis dışı bronşektazileden farklı seyrettiğinden ve kistik fibrozis yalnızca akciğerleri etkilemeyip, karaciğer pankreas, over gibi organları etkileyebildiğinden bronşektazi başlığı altında değil ayrıca değerlendirilmesi gereken bir hastalıktır. Bronşektazi tek başına bir hastalık olmaktan daha çok akciğerlerde ortaya çıkan ağır ya da tekrarlayan enfeksiyonların bir sonucudur. Bu durumun istisnası konjenital bronşektaziler sayılabilir. Konjenital bronşektazilerde bronş duvarında kıkırdak gelişimi sorunları olabilmektedir.

Bronşektazinin semptomları nelerdir?

En sık görülen semptomu balgam ve öksürüktür, bazen kanlı balgam (hemoptizi) da olabilir. Bronşektazisi görece yaygın olan hastalar özellikle kış mevsiminde enfeksiyonlardan dolayı fazla miktarda balgam çıkarabilirler. Bronşektazinin yeri ve yaygınlığı çok önemlidir. Lokalize bronşektaziler karinanın alt tarafındaysalar sekresyonlardan dolayı sık sık enfekte olabilirler. Üst loblarda olan bronşektaziler daha çok akciğer tüberkülozu sekeli olarak değerlendirilebilirler. Genelikle enfekte olmazlar. Pulmoner sekestrasyon denilen anomalilerde de bronşektaziler gözlenebilir. Bu hastalarda masif yani ağır hemoptiziler olabilir ve bu durum bazen ölümle sonuçlanabilir. Yaygın bronşektazi varsa kistik fibrozis, immün yetmezlik, diffüz panbronşiyolit gibi hastalıklar araştırılmalıdır.

Bronşektazi tanısı nasıl konulur?

Bronşektazi ileri düzeyde ya da yaygın değilse genellikle akciğer grafisinde görülmez. Oskültasyonda orta raller duyulabilir. Dinleme bulgusunun olması bronşektaziden kuşkulandırır.

Bronşektazi tanısı eskiden bronkografi ile konulurken günümüzde seçkin tanı yöntemi toraks HRCT’dir (yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi).

Bronşektazinin tedavisi var mıdır?

Bronşektaziyi düzelten yaninormal bronş haline getiren bir tedavi yoktur. Öksürük, balgam, nefes darlığı gibi belirtileri olan bronşektazili hastalar öncelikle ilaç tedavisi (antibiyotik, mukolitik, ekspektoran, inhaler ilaçlar gibi) ile tedavi edilirler. İlaç tedavisi ile klinik iyileşme sağlanabilir ancak bronşektazi düzelmez. Bir süre sonra bronşektazi tekrar enfekte olabilir ve hastaların belirtileri tekrar ortaya çıkabilir. Bu tür hastalar grip ve zatürre aşılarından fayda görebilirler. Bronşektazi tek taraflıysa ve uygun medikal tedaviye rağmen tekrarlayan hemoptizi ya da bronşektazik alanlar sık sık enfekte oluyorsa operasyon seçeneği göz önünde bulundurulur. Yani bronşektazi olan akciğer alanı rezeke edilebilir (ameliyatla alınabilir). Operasyon dışında, hemopizi için bronşiyal arter embolizasyonu, enfeksiyon için akılcı antibiyotik kullanımı diğer seçenekler olarak düşünülebilir. Bilateral (iki taraflı) bronşektazilerde operasyon seçeneği neredeyse yoktur. Bronşektazili bir hastada bronşektazi nedeni olarak altta yatan bir hastalık saptanırsa, o hastalıkla ilgili önlemler alınır. Örneğin immün globulin yetersizliği saptanırsa, immün globulin replasmanı yapılır, gereken durumlarda antibiyoterapi ve eşlik eden diğer durumların tedavisi yapılır.

Okumaya Devam

Acil Tıp Doktoru

Sosyal Alerji

Sosyal alerji, mevsimsel alerjiler gibi tekrar eden ve kaçınılması zor olan davranışlardır. En sevdiğiniz arkadaşlarınızı, davranışlarından …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Sosyal alerji, mevsimsel alerjiler gibi tekrar eden ve kaçınılması zor olan davranışlardır. En sevdiğiniz arkadaşlarınızı, davranışlarından hoşlanmadığınız kişilerle değiş tokuş ettiğinizde oluşan durum tam anlamıyla bu. Peki, bu insanlar nerede? Mesela, teyzenizin sürekli anlamsız şeylerden şikâyet etmesi, kuzeninizin yemek yerken ağzını şapırdatması (gözünüzün önüne getirin) ve yedikten sonra ağzını kol kenarlarına silmesi. Şimdi ne hissediyorsunuz? Rahatsızlık. Bu rahatsızlık, sosyal alerjenlerin ürettiği duygusal ve fiziksel belirtilere maruz kaldıktan birkaç dakika sonra ortaya çıkar. Bir eylem bir defalık yapıldığında belki katlanılabilir, ancak düzenli olarak gerçekleştiğinde kulağınıza gelen bir sinek vızıltısı gibi bizi rahatsız edebilir.

Peki, sosyal alerjenler hakkında ne yapabilirsiniz?

En çok zorlandığımız ve sosyal alerjiyi hissettiğimiz yerler ailemizin ve çalışma arkadaşlarımızın yanı o nedenle bu durumu gözden geçirmeyi unutmamalıyız. Sizler yalnızca yaptıklarınızı ve hissettiklerinizi kontrol edebilirsiniz, karşınızdaki kişiyi değil.

Bazen davranışlar kasıtlı gibi gözükse bile, kasıtlı olarak sizi rahatsız etme amaçlı olmadıklarını ve muhtemelen bunun başka bir nedeni olabileceğini düşünün.

Bu davranışları genellikle en çok zaman geçirdiğimiz insanlarda görürüz ve bu davranışlar devam ettikçe alerjimiz daha da kötüleşebilir.

Sosyal alerjik reaksiyonu önlemenin etkili bir yolu, maruz kalma sürenizi azaltmaktır. Kedilere alerjisi olan bir kişinin, kedilere uzun süre maruz kalmaması gibi sosyal alerjisi olan bir kişinin de sosyal alerjenlerle dolu bir ortamda kalmaktan kaçınması gerekir. Alerjenlerle temasta olduğunuz süreyi en aza indirmek alerji riskinizi azaltır.

Sosyal alerjenlerinizle çevrili bir ortamda harcadığınız zamanı sınırlamak gibi bir strateji belirleyebilirsiniz. Aile toplantılarında veya girdiğiniz sosyal durumlarda stratejik olun. Yemek masasında bir yer bulurken ağzını şapırdatan kuzeninizin tam karşına oturmayın. Birçok sosyal alerjen üzerinde bir miktar kontrol gücümüz vardır. Aslında çevremizdeki sosyal alerjenler bir tür destek ve doğrulama bekler. Örneğin; bir türlü susmak bilmeyen teyzenizin ağzından çıkanları kapatmak isteyebilirsiniz, ancak bu alerjik reaksiyonunuzu sakinleştirmenize yardımcı olmaz. İlk olarak aradığı onaylanmayı sağlamak için biraz zaman harcarsanız, onun istediği tatmini vererek itici bulduğunuz davranışı söndürmeyi sağlayabilirsiniz. Şapırdatarak yemek yiyen kuzeniniz ile yeme alışkanlıkları hakkında konuşmayı deneyebilirsiniz. Ancak, konuşmaların yalnızca bilgi vermekle kalmayacağını aynı zamanda ilişkiniz içinde bir sonucu olduğunu unutmayın. Onu sevdiğiniz için onunla bu konu hakkında açıkça konuştuğunuzu belirtin.

Eğer bunların işe yaramayacağını düşünüyorsanız anda olmayı deneyebilirsiniz. Anda olmak, şimdiki an içerisinde gerçekleşenlere dikkat etmeyi ve onları yargılamaksızın kabul etmeyi içerir. Sosyal alerjenler sizi rahatsız etmeye başladığında bu düşüncelerinizi değerlendirmeden önce kendi iç rahatsızlığınıza dikkat edin. İçinizde neler oluyor bir bakın bakalım. Sadece nereye gittiğini takip edin. Bu durum alerjenin sizi rahatsız etmesini engellemeyecek, ancak sizi ne kadar sinirlendirdiğini fark etmenize ve etkilerinden ne kadar çabuk kurtulacağınızı kontrol etmenize yardımcı olacaktır. Sosyal alerjiler sizi yıpratabilir ve ilişkilerinizi strese dayanıklılık testine dönüştürebilir. Birkaç basit adım sizi ilişkilerinizde sosyal alerjenlerle uğraşmak yerine mutlu, sağlıklı bir ilişki yaşamanızı sağlayacak hale getirebilir.

Okumaya Devam

Trendler