Koltuk Altı Bakımı - Doktor Makaleleri
Bize ile Bağlan
All On Four İmplant Tedavisi

Dermatoloji

Koltuk Altı Bakımı

Yayınlanan

üzerinde

Koltuk altı bakımının gündelik hayatımızda oldukça önemli bir yeri vardır. Koltuk altında gelişebilecek bir lezyon bazen ciddi bir hastalığın habercisi olabileceği gibi; gerek kadınlarda, gerekse de erkeklerde sosyal hayatı etkileyen önemli bir sorun teşkil eder. 

Koltuk altı terlemesinin aşırısı hiperhidroz olarak adlandırılır. Bu sorun sıklıkla genetik yatkınlıktan kaynaklanır. Genetik olarak ekrin ter bezlerinin aşırı çalışması yoluyla, özellikle renkli kıyafetler giyildiğinde kötü bir görüntüye yol açan aşırı ıslaklık fark edilir. Bu problem, sosyal hayatı olumsuz olarak etkiler. 

Koltuk altında istenmeyen koku, sosyal hayatı olumsuz etkileyen diğer bir problemdir. Genellikle alınan bazı gıdaların içerdiği maddelerden kaynaklanan bu sorun, bazı kişilerde kokuya neden olan apokrin bezlerindeki aşırı çalışmadan kaynaklanıyor olabilir.

Koltuk altında zaman zaman ağrılı da olabilen sivilceler oluşabilir. Bu lezyonlar sıklıkla kıl kökü iltihaplanmasından kaynaklanır. Genellikle kıl folükül yapısı bozuk olan kişilerde yanlış beslenme, çok sıkı giyinme gibi sebeplerle bu şikayet gelişebilir. 

Koltuk altındaki istenmeyen kıllar, hem kadında hem de erkekteki en sık rastlanan şikayetlerden biridir. Kılların alınmasında çeşitli yöntemler kullanılabilir.

Bazı kişilerin koltuk altında koyu renkli bir görüntü gelişebilir. Bu durumun birkaç sebebi vardır. Bir çeşit bakteriyel enfeksiyon olan eritrazma bunlardan biridir. Akantozis nigrikans ise bir diğer sebeptir. Bu duruma, diyabet hastalarında ya da altta yatan bir hastalığı olmayan ancak kilolu olan kişilerde de rastlanabileceği gibi; akantozis nigrikans çok ciddi bir kanser gelişiminin de habercisi olabilir. Bundan dolayı koltuk altı renginin koyulaşması ihmal edilmemelidir. Bunların dışında altta yatan herhangi bir hastalık olmadan, yapısal olarak koltuk altı derisi koyu renk olabilir. 

Koltuk altında ele gelen şişlik de ihmal edilmemesi gereken bir diğer sorundur. Derin kıl kökü iltihaplanmasında abse oluşumuna bağlı ağrılı ve kızarık şişlik gelişebilir.  Diğer sebepler arasında lipom ve benzeri yağ doku birikimleri sayılabilir. Ancak bunların dışında şişliğe neden olabilecek en önemli durum lenf bezlerindeki şişmedir. Bu bezler basit bir enfeksiyon ile şişebileceği gibi, kanser hastalığının belirtisi olabilir. Bu nedenle koltuk altında ele gelen bir şişlik varsa, ihmal edilmeden sebebi araştırılmalıdır.

Zaman zaman koltuk altında kaşıntıyla beraber kızarıklık gelişebilir. Bunun en sık nedeni, kullanılan çeşitli deodorant, sabun gibi ürünlerin neden olduğu alerjik ekzema reaksiyonudur. Tedavisi oldukça basit olmakla beraber, bu şikayetin tekrar etmesini önlemek amacıyla, sebebinin bulunmasına yönelik araştırmaların yapılmasında fayda vardır.

Koltuk altı bakımı gerek gündelik hayatımızdaki etkisi, gerekse de bu bölgede çıkan bazı lezyonlar ciddi bir hastalığın habercisi olabileceğinden önemli bir yere sahiptir. 

Okumaya Devam
Reklam
Yorum İçin Tıklayın

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Dermatolog

Deri Yaşlanmasında Ağızdan Takviyeler

Hastaların deri yaşlanma riskleri azaltması için otuzlu yaşların başında önleyici stratejilere başlaması gerekir. Deri yaşlanma riski olan …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Hastaların deri yaşlanma riskleri azaltması için otuzlu yaşların başında önleyici stratejilere başlaması gerekir. Deri yaşlanma riski olan hastaların önceden tespiti ve erken dönemde etkili karşı önlem uygulaması önemlidir. Tüm gıdaların içeriği olan fonksiyonel gıdalar ve «nutrasötikler» sağlık üzerinde tıbbi etkilere sahiptir. Uluslararası analizlere göre tüm Dünya üzerinde erişkinlerin %70 kadarı vitamin, mineral veya gıda takviyesi kullanmaktadır. Anti-aging gıda takviyeleri üzerine ilgi yoğunlaşmış olup, anti-oksidan oral takviyeler en popüler grubunu oluşturur. Bunlar;

1. Botanik karotenoidler veya polifenoller

2. İzoflavonlar

3. Vitaminler

4. Ko-enzim Q10

5. Fitoöstrojenler

6. Probiyotikler

7. Omega-3 yağ asitleri

8. Kollajen peptitler ve hyaluronik asit

β-karoten: Bitkisel karotenoidler, provitamin A (retinol) aktivitesiyle güneş yanığı azaltma tedavisinde kullanılır. FDA maksimum 300 mg/gün dozda alımını önermekte iken, bu takviye yüz kırışıklıkları ve deri elastisitesini düzeltip, tip fotoyaşlanma karşıtı etki gösterir.

Astaksantin ksantofil karotenoid olup, deniz canlılarında bulunur ve karides-ıstakozun kırmızı renginden sorumludur. Güçlü anti-inflamatuvar etkide bulunup, yüz elastisitesi ve deri bariyer bütünlüğünü düzeltebilir.

Doğal polifenol veya flavonoidler, sadece bitkisel pigment olmayıp, güçlü anti-oksidanlardandır.

Resveratrol: Küçük bir polifenol bileşiği olarak üzüm kabuğu, kuruyemişler, meyveler ve kırmızı şarapta bulunur. Anti-inflamatuvar etkiyle anti-kanser özelliklere sahiptir. Kötü emilimi olup, 5 gram/gün’ e kadar kullanımı güvenlidir. Bağışıklık yanıtı güçlendirip, kanser karşıtı güç sağlar.

Çay Polifenolleri: Deri bariyer fonksiyonu artışı, güneşle-ilişkili deri hasarını azalttığı görülmüştür.

Soya izoflavonları; İyi bilinen anti-aging ajan olarak, östrojene benzer kimyasal yapı gösterir. Güneş ışınına karşı daha az kırışıklık ve artmış kollajen üretimine yol açıp, kollajen parçalanmasını önler. İnsanlarda 12 hafta izoflavon aglikon takviyesi yüzdeki ince kırışıklıkları azaltabilir.

Klorofil ekstresi takviyesi yüz kırışıklıkları ve elastisitesini düzeltir. Antioksidan özellikleriyle kırışıklık ve DNA hasarını önler.

Aloe vera: Zambak ailesine ait bu tropikal kaktüsün pulpasının iltihap karşıtı, yara iyileştirici, nemlendirici, anti-bakteriyel, anti-fungal ve antiviral özellikleri vardır. Diyeter aloe vera jel takviyesi (düşük doz, 1,200 mg/g; yüksek doz, 3,600 mg/g) yüz kırışıklık ve elastisitesinde düzelme sağlayabilir. İçerdiği polisakkaritler bağışıklık-uyarıcı özelliktedir. İçerdiği asetile glukomannan, asemannan, biyolojik olarak aktif, baskın polisakkarit olarak, kollajen biyosentezini arttırır.

Vitamin C (askorbik asit), major suda eriyen endojen antioksidan olup; hücre zarlarındaki vitamin E’ yi rejenere eder ve kollajen sentezi için esastır. Günlük 500 mg-6 gr dozlarda kan basıncı düşürücü, enfeksiyon dönemini azaltıcı özellik gösterir.

Vitamin E (α-tokoferol), lipitte-eriyen anti-oksidan olarak hücre zarlarında ve dolaşımdaki lipoproteinlerde bulunur. İmmun fonksiyonları güçlendirip, yaşlılarda infeksiyon oranlarını düşürür. Sistemik güneş-koruyucu etkisi için, 800 mg/güne kadar zararsız olarak kullanılabilir.

Panax ginsengkökleri binlerce yıldır Uzak Doğu tıbbında genel tonik olarak kullanılmaktadır. Kırmızı ginseng, buğulama ve açık havada kurutma yoluyla hazırlanır ve soyulan ve kurutulan beyaz ginsengden daha fazla biyolojik aktiftir. Kırmızı ginseng anti-oksidan, bağışıklık uyarıcı ve anti-aging aktivitede olup, yüz kırışıklıklarında azalma ile kollajen artışı sağlar.

Skualen, poliansatüre alifatik hidrokarbon olarak, köpekbalığı karaciğeri yağında boldur. 27 gr/g (yüksek doz) oral skualen takviyesi yüz kırışıklıklarını ve güneş-ilişkili hasarı azaltabilir.

Bal arısı sütü lipit içerikleri, başlıca orta-zincirli alifatik yağ asiti olup, kollajen üretimini arttırıcı etki göstermektedir. 10-hidroksi-2-dekenoik asit, bal arısı sütünün karakteristik içeriği olarak kollajen sentezini uyarır.

Eikozapentaenoik asit (EPA) ve diğer omega-3 yağ asitlerinin 4-10 gr/g tüketimi, güneş-ilişkili deri hasarına karşı koruma sağlar.

Oral hidrolize kollajen peptit takviyesi (2.5 gr/g ve 5.0 gr/g 8 hafta), deri elastisitesini arttırıp, nemlendirme sağlar.

Proteoglikanlar: Kompleks makromolekül ailesi olarak, çekirdek protein ve kovalan bağlı glikozaminoglikan içerirler. Güneş-ilişkili deri yaşlanmasını, kızarıklık ve su kaybını azaltarak önler.

Deri yaşlanmasında oral takviyelerden karotenoidler, polifenoller, klorofil, aloe vera, vitamin C ve E, kırmızı ginseng, skualen, ve omega-3 yağ asitleri önerilmektedir. Kollajen peptitler ve proteoglikanlar yeni deri inşa etmeyi sağlayabilir. Doktorların topikal güneş koruyucu krem ve retinoidlerle birlikte gıda takviyesini verirken hastayı deri yaşlanması konusunda eğitmeleri de gerekir. Günlük SPF 15 ve üstü güneş koruyucu krem, gece topikal retinoid ve oral veya yerel antioksidanlar yaşlanmayı önlemede minimum gereken ihtiyaçlardır. Bunları temizleyici, nemlendirici ve hidroksi asitler, büyüme faktörleri, heparan sülfat ve defensin gibi ürünlerle kombine etmek, hastanın deri tipi, kuruluk, iltihap durumu ve melanosit aktivitesine göre karar vermek gereklidir.

Okumaya Devam

Dermatolog

Gül Hastalığı ve Maske Kullanımı

Gül hastalığı olarak bilinen ve ileri safhalarında özellikle erkeklerde burun büyümesine neden olan Rozasea hastalığının maske kullanımı …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Gül hastalığı olarak bilinen ve ileri safhalarında özellikle erkeklerde burun büyümesine neden olan Rozasea hastalığının maske kullanımı nedeniyle artış gösterdiğine dikkat çeken Dermatoloji Uzmanı Dr. Armin Müştak, “Maske altında cilt ısısı artıyor ve nemli ortam etkisiyle damarlar genişliyor. Havasız kalan yüz bölgesinde artan parazit ve bakteriler, lezyonların çoğalmasını sağlayarak, hastalığın tetiklenmesine neden oluyor” dedi.

Kronik bir cilt rahatsızlığı olan ve stres ile çevre koşullarıyla tetiklenen Gül hastalığı (Rozasea), pandemi sürecinde artış göstermeye başladı. Yüzde kızarıklık, ateş basmaları, sivilce benzeri kabarıklıklar, iltihaplı kabarcıklar ve yüzeysel damar genişlemesiyle kendini gösteren gül hastalığının özellikle maske kullanımıyla tetiklendiğini dile getiren Dermatoloji Uzmanı Dr. Armin Müştak, “Gül hastalığı, sıcaktan çok fazla etkilenen bir hastalıktır. Maske, cildin ısısının artmasına ve nemli ortamın etkisiyle damarların genişlemesine neden oluyor. Bu durum aynı zamanda yüz bölgesinde parazitlerin ve bakterilerin artarak, lezyonların çoğalmasını tetikliyor. Bu nedenle son bir yıldır bu cilt rahatsızlığıyla oldukça sık karşılaşmaya başladık” diye konuştu.

Stres atakları tetikliyor
Kırmızı yüz görünümüyle estetik açıdan da insanlara rahatsızlık veren gül hastalığının açık tenli kişilerde daha sık görüldüğüne dikkat çeken Dr. Armin Müştak, şunları söyledi:
“Gül hastalığı, 30’lu yaşlarda ortaya çıkmaya başlar. Daha çok kadınlarda görülüyor ancak erkeklerde daha şiddetli seyir ediyor. İlerleyen bir hastalıktır ve kalıcı lekeye neden olur. Mevsim geçişlerinde görülme sıklığı artan Rozasea, aşırı egzersiz, sıcak çay, kahve, çikolata, acı ve baharatlı gıdalar, alkol tüketilmesi, ani sıcak soğuk hava değişimleri, güneş ışığı ve bazı kozmetikler ürünler ile tetiklenebiliyor. Ataklarla seyir eden bu hastalığın en büyük tetikleyicisi ise stres.”

Erkeklerde burun büyümesine neden oluyor
Gül hastalığının ileri safhalarında özellikle erkeklerde burun büyümesine yol açabileceğine dikkat çeken Dr. Müştak, “Kılcal damar artışı ile birlikte zamanla yağ bezlerinde çoğalma görülür. Burun derisi altındaki yağ bezlerinin genişlemesi ise burunda kızarma ve büyümenin ortaya çıkmasına neden olur. Bu durumda cerrahi müdahale veya lazerle tedavisi uygulanması gerektirir. Tedaviye başlanmaz ise durum kalıcı hale gelir” uyarısında bulundu.

Ömür boyu süren hastalık
Rozasea hastalığının kronik bir hastalık olduğunu ve tam bir tedavisinin bulunmadığını dile getiren Dr. Armin Müştak, atakları azaltabilmek için korunma yolları hakkında şu bilgileri verdi:

“Gül hastalığının tamamen iyileşmesi zordur ancak belli tedaviler ve alınacak önlemlerle kontrol altında tutulabilir. Öncelikle sıcak suyla yapılan banyolardan, hamam ve saunalardan uzak durulmalıdır. Hastalığı tetikleyen en önemli faktörlerden birisi de güneştir. Günde 2-4 saat aralıklarla dermatoloğunuz tarafından önerilen uygun bir koruyucu kullanmalısınız. Acı, baharat, alkol, sıcak çay ve kahvenin aşırı tüketimini kısıtlayın. Terlemekten kaçının ve cildinize alkol ve mentol içeren tonikler kullanmayın. Gül hastalığı, tedavi edilmezse psikolojik rahatsızlıkların yanı sıra yüz gibi çok göz önünde olan bir bölgede kalıcı izlere de yol açabilmektedir. Bu nedenle hastalığın tedavisi ihmal edilmemelidir.”

Okumaya Devam

Acil Tıp Doktoru

Bronşektazi

Bronşektazi nedir? Bronşun kalıcı genişlemesine bronşektazi denir. Bronşektazilerde genellikle bronş duvarı harabiyeti de vardır …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Bronşektazi nedir?

Bronşun kalıcı genişlemesine bronşektazi denir. Bronşektazilerde genellikle bronş duvarı harabiyeti de vardır. Bronşektazinin silindirik, kistik, varikoz gibi tipleri vardır.

Bronşektazinin nedeni nedir?

Bronşektazi daha çok çocukluk çağında geçirilen (ağır) akciğer enfeksiyonları sonrasında ortaya çıkar. Kistik fibrozis denilen akciğerlerde tekrarlayan enfeksiyonlar neticesinde oluşan bronşektazilerle karakterize olan hastalık genetik bir bozukluk sonucu ortaya çıkar. Akciğerlerdeki seyri kistik fibrozis dışı bronşektazileden farklı seyrettiğinden ve kistik fibrozis yalnızca akciğerleri etkilemeyip, karaciğer pankreas, over gibi organları etkileyebildiğinden bronşektazi başlığı altında değil ayrıca değerlendirilmesi gereken bir hastalıktır. Bronşektazi tek başına bir hastalık olmaktan daha çok akciğerlerde ortaya çıkan ağır ya da tekrarlayan enfeksiyonların bir sonucudur. Bu durumun istisnası konjenital bronşektaziler sayılabilir. Konjenital bronşektazilerde bronş duvarında kıkırdak gelişimi sorunları olabilmektedir.

Bronşektazinin semptomları nelerdir?

En sık görülen semptomu balgam ve öksürüktür, bazen kanlı balgam (hemoptizi) da olabilir. Bronşektazisi görece yaygın olan hastalar özellikle kış mevsiminde enfeksiyonlardan dolayı fazla miktarda balgam çıkarabilirler. Bronşektazinin yeri ve yaygınlığı çok önemlidir. Lokalize bronşektaziler karinanın alt tarafındaysalar sekresyonlardan dolayı sık sık enfekte olabilirler. Üst loblarda olan bronşektaziler daha çok akciğer tüberkülozu sekeli olarak değerlendirilebilirler. Genelikle enfekte olmazlar. Pulmoner sekestrasyon denilen anomalilerde de bronşektaziler gözlenebilir. Bu hastalarda masif yani ağır hemoptiziler olabilir ve bu durum bazen ölümle sonuçlanabilir. Yaygın bronşektazi varsa kistik fibrozis, immün yetmezlik, diffüz panbronşiyolit gibi hastalıklar araştırılmalıdır.

Bronşektazi tanısı nasıl konulur?

Bronşektazi ileri düzeyde ya da yaygın değilse genellikle akciğer grafisinde görülmez. Oskültasyonda orta raller duyulabilir. Dinleme bulgusunun olması bronşektaziden kuşkulandırır.

Bronşektazi tanısı eskiden bronkografi ile konulurken günümüzde seçkin tanı yöntemi toraks HRCT’dir (yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi).

Bronşektazinin tedavisi var mıdır?

Bronşektaziyi düzelten yaninormal bronş haline getiren bir tedavi yoktur. Öksürük, balgam, nefes darlığı gibi belirtileri olan bronşektazili hastalar öncelikle ilaç tedavisi (antibiyotik, mukolitik, ekspektoran, inhaler ilaçlar gibi) ile tedavi edilirler. İlaç tedavisi ile klinik iyileşme sağlanabilir ancak bronşektazi düzelmez. Bir süre sonra bronşektazi tekrar enfekte olabilir ve hastaların belirtileri tekrar ortaya çıkabilir. Bu tür hastalar grip ve zatürre aşılarından fayda görebilirler. Bronşektazi tek taraflıysa ve uygun medikal tedaviye rağmen tekrarlayan hemoptizi ya da bronşektazik alanlar sık sık enfekte oluyorsa operasyon seçeneği göz önünde bulundurulur. Yani bronşektazi olan akciğer alanı rezeke edilebilir (ameliyatla alınabilir). Operasyon dışında, hemopizi için bronşiyal arter embolizasyonu, enfeksiyon için akılcı antibiyotik kullanımı diğer seçenekler olarak düşünülebilir. Bilateral (iki taraflı) bronşektazilerde operasyon seçeneği neredeyse yoktur. Bronşektazili bir hastada bronşektazi nedeni olarak altta yatan bir hastalık saptanırsa, o hastalıkla ilgili önlemler alınır. Örneğin immün globulin yetersizliği saptanırsa, immün globulin replasmanı yapılır, gereken durumlarda antibiyoterapi ve eşlik eden diğer durumların tedavisi yapılır.

Okumaya Devam

Trendler