Yaygın Anksiyete Bozukluğu - Doktor Makaleleri
Bize ile Bağlan
All On Four İmplant Tedavisi

Psikolojik Danışman ve Rehber

Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Yayınlanan

üzerinde

“FELAKET ÖNGÖRÜLERİNDEN KRONİK KAYGILARA NE FAZLA NE EKSİK?”

“ 41 yaşındayım, uluslararası bir şirkette ekip şefi olarak çalışıyorum. Normalde Endüstri Mühendisiyim ama son 3 yıldır bir proje için proje organizatörü olarak üst düzey denilebilecek bir pozisyondayım. Çalıştığım şirket bu proje için çok yüksek bir yatırım yaptı. Başlangıçta seçilmekten dolayı çok gurur duymuştum kendimle, sevinçliydim ancak 2 yılın sonunda hem kendi işime hem de projeye yönelik bir ilgi kaybım oluşmaya başladı erteliyorum çalışmalarımı.. Erteledikçe geceleri yatmaya hazırlandığım anlarda özellikle yeterli olup olmadığıma yönelik zihnime sorular üşüşüyor. Bu sorular gitgide “Ya patronlarıma karşı beklenilen büyümeyi geliştirip, sunamazsam??”, “ya yarı yolda zarar edip, tüm proje çöpe giderse”, “ya yanlış hesaplama yapıp tüm ekip zarar görürse” şeklinde felaket içerikleriyle yoğurulmaya doğru yöneldi. Nasıl bir güçleri varsa bu düşüncelerin durmadan bileniyor aklımda ..Ertelemeye dönük davranışlarım motivasyonumu da köreltiyor. Elbette ailem bendeki değişimi fark etti. Onlar da sanki her gün yüzümde “işten kovuldum” ifadesini yaşarcasına sessizleşip bir şey sormamaya başladılar. Yalnız mıyım, savunmasız mıyım ne garip bir şey.. Bunlarla birlikte yaklaşık bir yıldır geceleri uykuya dalmakta zorlanıyorum, tedirginim, telaşlıyım, unutkanım, dalgınım, içsel bir huzursuzluk sanki tetikteyim bir şey olacakmış gibi.. Bir türlü gevşeyemiyorum boyun, sırt ağrıları arka arkaya.. Bu anlattıklarım Gülden Hanım siz de sanırım şimdi işsiz güçsüz izlenimi yaratmış olabilir ama öyle değil.. Aslında şirkette sağlam da bir pozisyondayım, işten ayrılsam da yaşamımı sürdürecek birikimim var. Ama yok mu o düşünceler ah ah gitmiyor zihnimden “ya böyle olursa..”. Bazen öyle zamanlar oluyordu ki kaygımdan boğuluyorum, işleri ertelemeden öte işimi yapamaz hale geliyorum. Sonra bir bakıyorum, sanki kilolarca yük taşımış gibi ağrımış vücudum.. Aslında bu endişelerimin bir kısmının bazılarını mantıksız buluyorum ama düşünmeden de duramıyorum”

“Projenizin olabilecek en kötü sonuçlarına duygusal olarak hazırlıklı olmak için, sürekli sıkıntı halinde olmayı tercih ettiğinizin; bu durumun da yaklaşık 3 yıldır kronik endişe yaşattığının farkında mısınız?”

……………. Aslında evet…”

Anksiyete ‘tetikte ol, bedenini hazırla ’ hissine yönelik gelen bir uyarı hali olarak tanımlanabilir. Anksiyete bozuklukları ise genel anlamda kaygı bozuklukları olarak bilinir. Altında panik bozukluk, sosyal kaygı gibi bozuklukları da içerir. Bunlarla birlikte yaygın anksiyete bozukluğunun ruh sağlığı hizmetlerinde en sık görülen kaygı bozukluğu olduğu söylenebilir. Tanı yaygınlığı orta yaşta sık gözlemlenirken; yaş ilerledikçe düşmekte;  yaşlılık döneminde de yükseldiğine yönelik bulgular mevcuttur. Yaygın Anksiyete Bozukluğu  “sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe ile ” seyir gösterir. 

ANKSİYETE GELİŞİM AŞAMALARI

Normal kaygı ile kontrol edilemeyen kaygının kökeni iki temelden oluşur. Bu temeller de iki güdüye şekil verir. Birincisi ‘‘Benliği (kendiliği) koruma güdüsü” ikincisi de ”bedensel varlığı koruma güdüsü‘’ dur. İnsan benliğini “değerli” algılayarak; bedensel varlığını “koruyarak”  dengede yaşayabilir.  

Birey içsel yaşantılarıyla (huzursuzluk, tedirginlik, aşırı duyarlılık gibi) tam net olmayan bir ilişki kurmaya çalışır. Bu ilişkiyi tanımlayabilmek için bir yandan kendisine tepkisel yanıtlar verirken; diğer yandan kendini eleştirip suçlar. Bu düşünceler zamanla akla gelen düşünceler olmaktan çıkıp kişinin zihninde gerçeği temsil eden kalıplar olarak yaşamaya başlar. Düşünce ve gerçek artık zihninde birbiri ile karışmıştır..

 YAYGIN ANKSİYETE RİSK ETMENLERİ NELERDİR? 

Gözlemler yaygın Anksiyete Bozukluğunun duygusal gelişim ve beyin gelişimi düzensizliğinin, bireyin gelişim sürecinin devamında da edinilen çevresel stres etmenlerinin, aşırı koruyucu ebeveyn tutumunun, mizacın, ebeveyne bağlanma problemlerinin ve  sosyal olaylara karşı hassasiyetin etkenler arasında önemini vurgular. Yaygın Anksiyete, yavaş ve gizli bir gelişim seyri izler. Rahatsızlığın belirtileri zaman zaman  iyileşmeler ve nüksler gösterir. Stresli yaşam olayları meydana geldiğinde  belirtiler çoğunlukla kötüleşir. Yaygın anksiyete rahatsızlığı olan bireyler özellikle  duygusal değişimlerle baş edemeyeceğini düşünerek bunları yaşamamak için sürekli endişe halinde olmayı koruyucu bir zırh olarak taşımayı tercih ederler.

YALNIZCA İLAÇ TEDAVİSİ YETERLİ Mİ?

Yapılan araştırmalar Yaygın Anksiyete Bozukluğunda ilaçların kaygı düzeyini azalttığını ancak, en önemli belirtilerden  endişeye yönelik çalışmalarda psikoterapiye de ayrıca  ihtiyacın olduğunu göstermektedir. 

GEVŞEME EĞİTİMİ NE İŞE YARAR?

Kaygı duygusunun ve endişe verici düşüncelerin fiziksel yan etkilerini azaltmak, dikkati yoğunlaştırma sürecini kontrol altına alabilmek için saplantılı düşünce örüntülerini esnetmek, bireylere yeni baş edebilme stratejileri denemek  amacıyla kullanılabilir.

ZİHNİN BEDEN ETKİLEŞİMİ PROVALARI NASIL GELİŞİR?

Beden gevşemesini sağlayabilmenin zihni de rahatlatıcı etkisi olduğu söylenebilir. Zihin provaları kişiye kaygıyı yok eden veya endişeleri sona erdiren bir yöntem sunmaz, daha çok bu duruma dayanma gücünü yükseltmeyi ve yüzleşmeyi  amaçlar. Yapılan son araştırma sonuçları korku ve kaygı bozukluklarının nedenleri arasında kişinin korku ve kaygıdan kaçmak için aşırı katı bir tutum sergilediğini göstermiştir. Kişİ bu yüzleşme ile kaygının bedeninde, zihninde, davranışlarında ve duygularında neleri etkilediğini bir bütün olarak görmeyi öğrenir.

ANKSİYETE ve DEPRESYONUN BİRBİRİNDEN FARKLARI NELERDİR?

Depresyonda  tipik belirtiler olumsuz duygu durum, hayattan zevk alamama iken anksiyetede fiziksel gerilim ve gerginlik hisssi hakimdir. Depresyonda geç, anksiyete bozukluklarında erken uykusuzluk problemleri gözlenir. Depresyonda psikomotor yavaşlama, sabah erken uyanma, hezeyanlar mevcut iken; anksiyetenin bilinçdışı olması bilişsel çarpıtmalar gibi özelliklerle depresyondan ayrılır. Duygu durum hali incelendiğinde depresyonda depresif bir ruh hali gözlemlenirken; anksiyete bozukluklarında endişe, kaygı, kontrolü kaybetme hakimdir. Çalışmalarda anksiyetenin erken yaşlarda başladığı gözlemlenmiştir. Anksiyete rahatsızlığı yaşayanların sosyal yaşamları ve ilişkileri depresyon hastalarına  göre çok  daha iyidir. Anksiyete hastalarının depresyon geçirme riskleri de  yüksektir. Benzer semptomlar karşılaştırılırsa her iki rahatsızlıkta da değersizlik ve reddedilmişlik hissi, tartışmalara eleştirilere aşırı duyarlılık, huzursuzluk, uyku ve iştah problemleri gösterilebilir.

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ İLE YAYGIN ANKSİYETE ARASINDA İLİŞKİ VAR MI?

EVHAMLI BİR TABİATIM VAR, ÇEVREMDE BUNU BİLİR: Bazen yaygın anksiyete rahatsızlığı olan kişiler “evhamlı olma” yı bir kişilik özelliği şeklinde yorumlayarak  yanılgıya düşebilir. Bu yanılgıyı  kişinin yakınları da normalize ederek ve yardım almaya teşfik etmeyerek daha da pekiştirebilir . Düşen yaşam kalitesi ev ve iş yaşamında da kendi kendinize sınırlandırmalar ve ilişkilerinizde gerginlikler yaşanmasına neden olabilir.

ÇOCUKLUK DÖNEMİ NEDEN ÖNEMLİ?

Çocukluk döneminde yaşanan travmatik anılar, gelişmekte olan beynin korkuyu işlemleme  bölgelerinde beynin diğer bölgelerine göre stresörlere karşı daha fazla duyarlılık oluşturmaya neden olmaktadır.. Anksiyete konusunda yapılan araştırmalara göre, çocukluk döneminde algılanan yüksek  kaygının  hem çevresel hem de genetik nedenleri olabileceğini yönelik bulgular yer almaktadır. Anksiyete  belirtilerinden bir tanesi bile çocuklarda gözlemleniyorsa, ruh sağlığı uzmanlarına yönlendirmeye ihtiyaç vardır. 

KAYGIMDAN TAMAMEN KURTULMAK İSTİYORUM!!

     Kaygı sanki kötü birşeyler yaşayacağınıza yönelik hislerinizin vermiş olduğu gerginlik duygusudur. Bu hisler ve gerginlik duygusu hayatın içinde doğal olarak bulunur. Yaşanılan hayatın içinde günlük konularda veya anlık değişen olaylarda bile kaygı hissedilebilir. Hayatın içinde yeri geldikçe davranışlarınız ile hassasiyetleştirdiğiniz iş, sağlık, sınav, kazanç veya çocuk bakımı gibi duyarlılık hissedilebilen konular  kaygılarınızın yoğunlaşmasına neden olabilir. Kendi kendinize sorduğunuzda  çoğu zaman yaşadığınız gerginliğin ve endişenin durumla abartılı veya uygunsuz olduğunu ifade edebilirsiniz. Fakat kendinizi sakinleştirip kontrol altına alma konusunda yetersizlikler yaşayabilirsiniz.. Bazı durumlarda da yeri gelir mevcut kaygınızın aşırı ve yersiz olduğunu kabul etmeyebilirsiniz. Ancak kaygınızın denetlenemez olduğuna yönelik inançlarınız ne kadar yoğun ve şiddetli ise işlevselliğinizin  bozulmasına ,olağan kaygının  patolojik kaygıya dönüşmesine zemin hazırlayabilir.

     Ne kadar kaygıdan kurtulmak isteseniz de yeri geldiğinde kaygılanmak  günlük sorunlarla baş edebilmeniz için hazırlıklı olmanızı, bir tehlike veya tehdit durumunda da hızlı karar verip kurtulmanıza yardımcı olur. 

YAYGIN ANKSİYETE YAŞAYAN   DANIŞANLARIMDA SIKLIKLA RASTLADIĞIM  İFADELER

  • Kendime güvenmiyorum,  hiçbir işi tam anlamıyla sonuçlandıramıyorum, başarısızım
  • İnsanlara kendimi ifade etmekte zorlanıyorum.
  • Sanki her an bir şey olacak, yakınımda bulunan insanların başına bir şey gelecek gibi. Hep endişeliyim. Ailem, arkadaşlarım tasalanacak bir şey yok diyor ama kendi kendime  söz geçiremiyorum
  • Eğer iş performansımla ilgili olarak endişelenirsem, başarı için daha fazla motive olurum
  • “Yaklaşan sınavlar için endişelendiğim zaman daha iyi yapıyorum, endişelenmediğim zamanlar daha kötü sonuç alıyorum”
  • Göğsümün üzerinde bir ağırlıkla birlikte, kalbim sıkışıyor gibi oluyor
  • Son zamanlarda  derslerde öğrendiklerimi çabuk unutuyorum, dikkatimi toplayamıyorum
  • Sebep yokken ağlayasım geliyor
  • Üzüntü veren olayları aklımdan atamıyorum.

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN KİŞİLERE ÖNERİLER

  1. Endişelenmeye başladığınızı fark ettiğiniz anda neler yaptığınızı takip edin. Korktuğunuz anları zihninize getirdiğinizde onları engellemek için neler yaptığınızı yazın.
  2. Özellikle hangi olay veya durumdan kaçma ve kaçınma davranışı geliştirdiğinizi tespit ettikten sonra bu davranışlarınızdan nasıl kaçınabileceğinize yönlenmeye çalışın
  3. Yaşayacağınızı düşündüğünüz olaydan kaynaklı yüksek düzeyde kaygı hissediyorsanız, kolaydan zora doğru yapmaktan kaçındığınız davranışlarınızı sıralayarak yavaş yavaş belli bir hedef koyarak terk etmeyi deneyin. Bu sayede kaygıya savaş açmak yerine, “kaygının içine girmeyi” deneyimlemenize yardımcı olabilir.Böylece kolay davranışlarınızdan başlayarak daha zor olarak algıladıklarınıza yönelebilirsiniz.
  4. Yaşadıklarınızdan kaynaklı kendinizi suçlamak veya üzmek yerine kaygınızın kaynağı olan dışsal ( ders yoğunluğu stresi, coronavirüs şiddeti) veya içsel (tedirginim, hassasım) sebeplerinin neler olabileceğine yönelebilirsiniz.
  5. Sıkıntı yaratan duygularınızla savaşmak, korku ve kaygıyı bir an önce azaltmak yerine, tahammül edebilmeyi ( Ateşin üzerinden atlayabilmek gibi) öğrenebilmek, bununla birlikte kaygının sürekli artan bir duygu yoğunluğu olmadığını bilmeniz önemlidir. 
  6. Acı çekmek tüm insanlar için istenmeyen bir duygudur ancak bu duyguyu zihninizde sürekli “artık dayanamıyorum “ şeklinde beslemek yerine, “elimdeki imkanlarla neler yapabilirim” odaklanabilmek değerlidir.
  7. Hayatınızda “hep böyle oluyor” şeklinde ifade ettiğiniz olayların “zaman zaman iyi, zaman zaman kötü olayları yaşayabilirim”i unutmayarak yürümeye devam edebilmeyi düşünebilirsiniz.
  8. Kaygının herhangi bir olaydan ( YKS sınavı, Proje yürütücüsü olmak gibi) kaynaklanmadığını bu olayları düşünme, algılama biçiminizin, bu konuda daha önceden öğrendiğiniz baş edebilme stratejilerinizin etken rol oynadığını anlamlandırabilmek 

ÜZERİNDE DÜŞÜNMENİZİ BEKLEDİĞİMİçinde bulunduğunuz gerçekliği düşüncelerinizle mi duygularınızla mı doğrularsınız?

Okumaya Devam
Reklam
Yorum İçin Tıklayın

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Psikolog

Sosyal Medya Güzellik Kaygısını Artırıyor

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Burnu biraz küçültelim, dudakları büyütelim, göz kenarlarına biraz dolgu, alına biraz botoks, beli inceltelim… İşte oldu! Günümüzde sosyal medyanın da etkisiyle güzel görünebilme çabası giderek artıyor. Peki bu durumun nedeni nedir, nerelere neden oluyor? Beylikdüzü Sone Psikoloji uzmanlarından Psk. Merve Yılmaz anlatıyor.

Birçoğumuz diğer insanların hakkımızda ne düşündüğünü, onların üzerinde nasıl bir izlenim yarattığını merak ediyor, güzel görünmek, çekici olmak ve iyi bir izlenim bırakmak istiyoruz. Güzelliğin tarihsel gelişimine baktığımızda maddesel bir güzellik tanımı olduğunu, sanat alanında ise bu tanımın kadın bedeni üzerinden aktarıldığını görüyoruz. Rönesans döneminde kadının güzelliğini erkeğe hitap eden, güzelliğini erkeğe sunan kadın vücudunun merkeze alındığını söyleyebiliriz. “Kadınlar ise kendi seyredilişlerini seyrederler. Bu mevcut durum kadının kendisiyle kurduğu ilişkisini de belirler” diyen DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psk. Merve Yılmaz, Rönesans dönemi yapılan resimler veya mimari eserlerde kadının güzelliğine ve bedenine yapılan vurgu ile günümüz medyasında görülen kadının sunumu arasında büyük benzerlikler göründüğüne dikkat çekiyor. Teknolojik koşulların değişimi ve gelişimi, tarihsel süreçler ile birlikte erkek bedeninin de artık bu yoruma ve vurguya dahil edildiğini söyleyen Psk. Yılmaz, günümüzde bedensel güzelliğin, herkes için belki de tarih dönemlerinin hiçbirinde olmadığı kadar dikkat edilen, ilgilenilen ve sahip olmak için çaba gösterilen bir özellik olduğunun altını çiziyor.

Güzellik dayatmasının dışında kalmak kişiyi güvensiz kılıyor

Güzel görünüme verilen önemle birlikte birçok kişi çekici, beğenilir ve tercih edilebilir olma arzusuyla daha güzel görünebilmek için yoğun ve çaba içine giriyor. Estetik ve güzellik ihtiyacı, kişinin güzelliğinin tadını çıkarma ve güzelliğe teşvik arzusunu ifade ediyor. En son stilleri takip etmenin, belli bir tarza sahip olmanın, makyaj yapmanın kişinin estetik anlayışını ifade etme biçimi olduğunu söyleyen Psk. Yılmaz, bireysel güzellik ihtiyaçlarını ifade eden estetik değerlerin herkes için aynı olmadığını hatırlatıyor.

Ortak ve kabul gören normlara uygun bir güzellik dayatmasının dışında kalmanın kişiyi güvensiz ve kaygılı bir durumla baş başa bıraktığının altını çizen Psk. Yılmaz, burada güvensizliğin nedenlerinin grubun dışında kalmak, başarısızlık, yalnızlık, beğenilmemek, tercih edilebilir olmamak ve kendilik değerine ilişkin kaygılar olduğunu belirtiyor. Psk. Yılmaz, bunun sonucunda kişinin sahip olduğu bedeni ve fiziki görünüşüyle ilgili ortaya çıkan olumsuz beden algılarının sosyal görünüş kaygısına neden olduğuna dikkat çekiyor.

Kitle iletişim araçları kişinin sosyal görünüş kaygılarını etkiliyor

DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psk. Merve Yılmaz, sosyal görünüş kaygısının bireyin yalnızca vücut biçiminden kaynaklanmadığı; boyunun uzunluğu, kilosu, yüzünün şekli gibi nedenlerle yaşanan kaygıları da kapsayan ve günlük sosyal aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen bütüncül bir kaygı durumu olduğunu anlatıyor. Kişinin sosyal görünüş kaygılarını etkileyen üç temel faktörün akranlar, ebeveynler ve kitle iletişim araçları olduğunu belirten Psk. Yılmaz, şöyle devam ediyor: “Pek çoğumuz bu faktörlerin etkisiyle birlikte sunulan fiziksel görünüm ideallerini içselleştirmekte ve sahip oldukları görünümlerini diğer bireylerle karşılaştırıyoruz. Kişi, eğer ideal olarak sunulan fiziksel özelliklere sahip değilse beden imajıyla ilgili olumsuz düşünceleri tetiklenir ve sosyal görünüş kaygısı artabilir.Sosyal medya; başarılı, güzel, tercih edilir olmanın şartının, görsel mükemmelliğe sahip olmak olduğunu öne sürer, “Güzel olan iyidir” kabulünün eder. Beğenilirliği yüksek kişilerin toplum tarafından da daima tercih edilen kişilik özelliklerine sahip olduklarına olan inanç da yanıltıcı olabiliyor.”

Filtrelerin gerçek olmadığını fark edemeyenlerin güzellik kaygısı artıyor

Sosyal medyada paylaşılan gönderilere uygulanan filtrelemelerde genellikle dudak ve göz büyütme, burun küçültme, cilt pürüzsüzleştirme, yanak bölgesini daraltma, alın ve elmacık kemiği bölgesinde ışıklandırma gibi birtakım yapay ve teknolojik estetik işlemler görülüyor. Bu gönderilerin tam anlamıyla gerçek olmadığının ayrımına varmayan bireyler, kendi görünümleri ile ilgili gerçekçi olmayan beklentilere girebiliyor. Bu bireylerin kendilerini sosyal medyada ilgi gören kişilerle karşılaştırmaya, bunun sonucunda ise kendi güzellikleriyle ilgili kaygılarının artığının altını çine Psk. Yılmaz, “Bu oluşan düşüncelerin ve algıların sonucunda görünümlerinden memnun olmayan bireylerin bu durumla baş edebilmeleri ve hayat kalitelerini arttırmak için estetik cerrahi müdahalelere başvurma oranları gittikçe artıyor” diyor.

Okumaya Devam

Psikolog

Ayrılma Kaygısı Bozukluğu

Bağlanma, bireylerin hayatlarında ilişki kurma yöntemlerinden dünyaya bakış açılarına kadar birçok alanda önemli bir yerdedir. Ancak bazen …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Bağlanma, bireylerin hayatlarında ilişki kurma yöntemlerinden dünyaya bakış açılarına kadar birçok alanda önemli bir yerdedir. Ancak bazen yetişkinliğe hazırlanan çocuklar ve bazen de yetişkinler bağlandığı kişiye gelişimsel düzeyine uygun olmayacak kadar yoğun ve verimsiz bir bağ ile bağlanır. Artık ayrılması ve bireyselleşmesi gereken yaşlarda bağlandığı kişiden (anne, baba, ailenin başka bir ferdi, bakım vericisi, romantik partneri…) ayrıldığı ana dair yoğun kaygı, endişe, stres ve korku yaşaması bireyin ayrılma kaygısı yaşayabileceğini düşündürebilir. Özetle ayrılma kaygısı, bireylerin kendi için önemli birine (anne, baba, sevgili, arkadaş gibi) gelişim yaşına uygun olmayacak biçimde bağlanması ve o kişiden ayrılmanın düşüncesinin bile yoğun stres, kaygı ve korku yaşatmasıdır.

Ayrılma kaygısı olan kişiler, zaman içerisinde hayatlarında işlevsiz bir konuma gelebilirler. Bağlandıkları kişiden ayrılmamak, o kişinin yanında kalmak için işlerini, okullarını, sorumluluklarını yerine getirmez olurlar. Ayrılma kaygısı 8 aydan sonra görülebilmekte ve çoğunlukla okul çağına gelmiş çocuklarda daha aktif olmaktadır. Öyle ki kişiler bu yoğun kaygı sebebiyle karın ağrısı, terleme, baş ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler de gösterebilir. Ayrılma kaygısı yaşayan çocuklar anne babalarıyla beraber uyumak isteyebilirler, hatta uykusundan uyanıp anne ya da babasının nefes alıp verişini kontrol ettiğinden bahsedebilirler. Görüldüğü gibi bu davranışlar aslında yoğun bir kaygıdan kaynağını alır. Genelde çocuklarda görülen bu kaygı, yetişkinlikte de var olabilir. Bazı durumlarda ise çocuklukta başlayan bu kaygı yetişkinlikte de devam edebilir. Yetişkinlikte çoğunlukla kaza, zarar görme, tanıdığın kaybı, kişinin terk edileceği hissi gibi olumsuz yaşam olayları sonrasında ortaya çıkar.

AYRILMA KAYGISI NEDEN OLUR?

Aslında ayrılma kaygısının anne baba tutumu, travmatik yaşam olayları ya da gözlemleyerek öğrenme gibi birçok sebebi olabilir. Ölüm, istismar, kaza geçirme, aile içi şiddet mağduru veya tanığı olma gibi travmatik deneyimler kişilerin çevresindekilere bağımlı olmasına sebep olabilir. Örneğin kötü bir ayrılık geçirmiş bireyin bir sonraki romantik partnerine yönelik terk edilme korkusu yaşaması ve bunla ilintili olarak olarak partnerine bağımlı hale gelmesi ayrılma kaygısıyla ilişkilidir.

Kendi kaygılarını yönetmekte güçlük çeken ve buna bağlı olarak çocuklarına karşı çok korumacı davranan ebeveynlerin çocuklarına yönelik tutumları da ayrılma kaygısına sebebiyet vermektedir.

Dış dünyadan zarar görüp ebeveynine sığınmış çocuklar ve bir başkasına sığınmış yetişkinler de ayrılma kaygısı yaşayabilir. İstismara, zorbalığa, alaycı tavra, kötü muameleye maruz kalmış çocuklar ve yetişkinler sığındıkları bireylerden ayrılma fikrinden yoğun kaygı duyarlar. Depresyon, borderline kişilik özellikleri gibi psikolojik anlamda sıkıntılı bir süreçten geçen bireylerin de güç aldıkları bir bağlanma figürüne bağımlı bir hale geçmeleri söz konusu olabilir.

AYRILMA KAYGISI TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?

Eğer ayrılma kaygısı yaşayan bir çocuktan bahsediyorsak öncelikle ailenin üzerine düşen görevler olduğunu kabul etmesi gerekir. Çocuklar nasıl ki sevmeyi ve saygı göstermeyi ailesinden görüp öğreniyorsa kaygı ve korkuyu da ailesinden görür. Bu nokta ebeveynlerin sabırlı ve tutarlı olması önemlidir. Süreç boyunca çocuklarına yaşlarına uygun aktivitelerde tek başına ve bir birey olarak aktif olmaları için cesaret vermeleri gerekir.

Yetişkinler ayrılma kaygısıyla mücadele ederken ilk önce durumun farkında olmalıdırlar. Farkındalık, çözüme giden yolda ilk ve önemli bir adımdır. Bağlandıkları kişiyle ilişkilerinde kendilerine bağımlı ve muhtaç hissettiklerinde bunun yaşadıkları kaygıdan olduğunu ve aslında düşüncelerinde durumu felaketleştirdiklerini hatırlamaları gerekmektedir. Özellikle kaygılı kişiler dünyayı olduğundan daha ürkütücü görebilir. Unutulmamalı ki bu aslında kaygınızı size bir oyunu. Tek başınızayken, bağlandığınız kişiden uzakken ne kadar çaresiz hissettiğinizi düşünün, sonrasında ise bağımsız bir birey olarak başardıklarınıza bakın. Arkadaşlıklar, akademik başarılar, psikolojik iyi oluşlar, yetenekler, hobiler, kendinize iyi gelmek için yaptığınız şeyler… Bütün hepsinin sizin bağımsız bir bireyken de başardığınız şeyler olduğunu mümkün olduğunca sık hatırlamaya çalışın. Bununla beraber işlevselliğini kaybetmiş bireylerin bir uzmandan yardım alması da oldukça önemlidir.

Aşağıdaki test ile kendi ayrılma kaygınızı ölçebilirsiniz. Seçeneklerden en az 4 tanesine evet dediyseniz bir uzmanla görüşmek muhtemelen size iyi gelecektir.

Evden ayrılacak olduğumda hep tasalanırım

EVET

HAYIR

Bağlandığım kişiden (anne, baba, ailenin başka bir ferdi, bakım vericim, romantik partnerim…) ayrılacak olduğumda tasalanırım

EVET

HAYIR

Bağlandığım kişilerin başlarına bir felaket geleceğinden korkarım. Kaybolacaklar, kaçırılacaklar, hastalanacaklar, yaralanacaklar, ölecekler gibi düşünürüm

EVET

HAYIR

Ayrılık korkusundan evden çıkmak istemem, işe ya da okula gitmemek için direnirim

EVET

HAYIR

Tek başıma olmak istemem, bağlandığım kişi yanımda olsun isterim, evde ya da başka bir yerde tek başıma kalmaya karşı isteksiz olurum.

EVET

HAYIR

Evin dışında ya da bağlandığım kişilerden biri yanımda değilken uyumaktan rahatsızlık duyarım.

EVET

HAYIR

Uykularımda zaman zaman ayrılık temalı kabuslar görürüm.

EVET

HAYIR

Bağlandığım kişiler yanımda değilken baş ağrısı, karın ağrısı, bulantı gibi bedensel yakınmalarım olur.

EVET

HAYIR

Okumaya Devam

Acil Tıp Doktoru

Bronşektazi

Bronşektazi nedir? Bronşun kalıcı genişlemesine bronşektazi denir. Bronşektazilerde genellikle bronş duvarı harabiyeti de vardır …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Bronşektazi nedir?

Bronşun kalıcı genişlemesine bronşektazi denir. Bronşektazilerde genellikle bronş duvarı harabiyeti de vardır. Bronşektazinin silindirik, kistik, varikoz gibi tipleri vardır.

Bronşektazinin nedeni nedir?

Bronşektazi daha çok çocukluk çağında geçirilen (ağır) akciğer enfeksiyonları sonrasında ortaya çıkar. Kistik fibrozis denilen akciğerlerde tekrarlayan enfeksiyonlar neticesinde oluşan bronşektazilerle karakterize olan hastalık genetik bir bozukluk sonucu ortaya çıkar. Akciğerlerdeki seyri kistik fibrozis dışı bronşektazileden farklı seyrettiğinden ve kistik fibrozis yalnızca akciğerleri etkilemeyip, karaciğer pankreas, over gibi organları etkileyebildiğinden bronşektazi başlığı altında değil ayrıca değerlendirilmesi gereken bir hastalıktır. Bronşektazi tek başına bir hastalık olmaktan daha çok akciğerlerde ortaya çıkan ağır ya da tekrarlayan enfeksiyonların bir sonucudur. Bu durumun istisnası konjenital bronşektaziler sayılabilir. Konjenital bronşektazilerde bronş duvarında kıkırdak gelişimi sorunları olabilmektedir.

Bronşektazinin semptomları nelerdir?

En sık görülen semptomu balgam ve öksürüktür, bazen kanlı balgam (hemoptizi) da olabilir. Bronşektazisi görece yaygın olan hastalar özellikle kış mevsiminde enfeksiyonlardan dolayı fazla miktarda balgam çıkarabilirler. Bronşektazinin yeri ve yaygınlığı çok önemlidir. Lokalize bronşektaziler karinanın alt tarafındaysalar sekresyonlardan dolayı sık sık enfekte olabilirler. Üst loblarda olan bronşektaziler daha çok akciğer tüberkülozu sekeli olarak değerlendirilebilirler. Genelikle enfekte olmazlar. Pulmoner sekestrasyon denilen anomalilerde de bronşektaziler gözlenebilir. Bu hastalarda masif yani ağır hemoptiziler olabilir ve bu durum bazen ölümle sonuçlanabilir. Yaygın bronşektazi varsa kistik fibrozis, immün yetmezlik, diffüz panbronşiyolit gibi hastalıklar araştırılmalıdır.

Bronşektazi tanısı nasıl konulur?

Bronşektazi ileri düzeyde ya da yaygın değilse genellikle akciğer grafisinde görülmez. Oskültasyonda orta raller duyulabilir. Dinleme bulgusunun olması bronşektaziden kuşkulandırır.

Bronşektazi tanısı eskiden bronkografi ile konulurken günümüzde seçkin tanı yöntemi toraks HRCT’dir (yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi).

Bronşektazinin tedavisi var mıdır?

Bronşektaziyi düzelten yaninormal bronş haline getiren bir tedavi yoktur. Öksürük, balgam, nefes darlığı gibi belirtileri olan bronşektazili hastalar öncelikle ilaç tedavisi (antibiyotik, mukolitik, ekspektoran, inhaler ilaçlar gibi) ile tedavi edilirler. İlaç tedavisi ile klinik iyileşme sağlanabilir ancak bronşektazi düzelmez. Bir süre sonra bronşektazi tekrar enfekte olabilir ve hastaların belirtileri tekrar ortaya çıkabilir. Bu tür hastalar grip ve zatürre aşılarından fayda görebilirler. Bronşektazi tek taraflıysa ve uygun medikal tedaviye rağmen tekrarlayan hemoptizi ya da bronşektazik alanlar sık sık enfekte oluyorsa operasyon seçeneği göz önünde bulundurulur. Yani bronşektazi olan akciğer alanı rezeke edilebilir (ameliyatla alınabilir). Operasyon dışında, hemopizi için bronşiyal arter embolizasyonu, enfeksiyon için akılcı antibiyotik kullanımı diğer seçenekler olarak düşünülebilir. Bilateral (iki taraflı) bronşektazilerde operasyon seçeneği neredeyse yoktur. Bronşektazili bir hastada bronşektazi nedeni olarak altta yatan bir hastalık saptanırsa, o hastalıkla ilgili önlemler alınır. Örneğin immün globulin yetersizliği saptanırsa, immün globulin replasmanı yapılır, gereken durumlarda antibiyoterapi ve eşlik eden diğer durumların tedavisi yapılır.

Okumaya Devam

Trendler