Oyun ve Oyuncakların Çocukların Sosyal ve Bilişsel Gelişimine Etkisi Nelerdir? - Doktor Makaleleri
Bize ile Bağlan
All On Four İmplant Tedavisi

Psikolog

Oyun ve Oyuncakların Çocukların Sosyal ve Bilişsel Gelişimine Etkisi Nelerdir?

Yayınlanan

üzerinde

Oyun ve Oyuncakların Çocukların Sosyal ve Bilişsel Gelişimine Etkisi Nelerdir?

0 – 6 Yaş Çocuğun Gelişiminde çocuk için yaşamı öğrenme aracı olan oyun büyük öneme sahiptir. Oyun oynarken çocuk mutlu olur. Çocuğun büyümesi ve sağlıklı gelişmesi için beslenme, sevgi, bakım ne kadar gerekli ise oyun ve oyuncaklar da o kadar gereklidir. Oyun çocuğun bedensel, duygusal, sosyal, zihinsel ve dil gelişiminde önemli rol oynar.

Oyun Oynamanın Çocuğun Gelişimindeki Etkileri

Oyun yoluyla çocuk;

  • Düşünmeyi ve kendi başına karar vermeyi öğrenir,
  • Sorumluluk almayı, işbirliği yapmayı ve paylaşmayı öğrenir,
  • Hayal gücünü, becerilerini ve yaratıcılığını geliştirir,
  • Dikkatini bir noktaya toplamayı ve becerilerini organize etmeyi öğrenir,
  • Kendini tanımayı öğrenir,
  • En güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan, saldırganlık dürtüsünü boşaltma olanağı bulur,
  • Değişik sosyal rolleri deneme, duygularını dışa vurma olanağını bulur ve başka nesneler ya da insanlarla ilişkilerinin nasıl olduğu ile yüzleşir,
  • Kas gelişimini hızlandırır ve güçlendirir,
  • Çevresini araştırma, objeleri tanıma ve problem çözme imkanı sağlar,
  • Kendisini ifade etmeyi, sözlü olarak ifade edilenleri anlamayı öğrenir, yeni sözcükler kazanır,
  • Çocuk toplu yaşam için gerekli olan kuralları öğrenir.

Anne – Baba Çocukla Birlikte Oyun Oynarken  Neler Yapabilir?

  • Karşılıklı gülümseyerek ve mümkün olduğunca göz göze gelerek, neşeli bir atmosfer yaratmaya

çalışabilir,

  • Bebeğin el ve ayak parmaklarıyla oynayarak, vücudundaki organlara dokunarak ismini söyleyebilir,
  • Aynada kendini ve anne-babayı görmesini sağlayıp, çevrede gördüklerinin ismini söyleyerek bebeğin

bakmasını sağlayabilir,

  • Anne,baba çocuğun farklı şekiller, renkler görmesini ve sesler duymasını sağlayıp, eşyalara

dokunmasına fırsat verip, anlayabilmesi için zaman bırakıp ve daha sonrada tanıyabilmesi için ne

olduğunu tekrarlayabilir,

  • Bebeğin elinde tutması için, mandal, plastik bardak, kaşık, çıngırak gibi değişik şekillerde eşya ve

oyuncaklar vererek, ellerini bol bol kullanmasını sağlayabilir,

  • Yumuşak ses tonuyla konuşup, nazik hareketlerle yaklaşıp, şarkılar söyleyebilir,
  • Çocukla birlikte resimlere, kitaplara bakıp, kitap okuyup, müzik dinletip, el çırptırırsa çocuk için en iyi oyun ortamını oluşturmuş olur. Oyun oynarken geçen zamanın mutlu, neşeli ve öğretici olmasınayardımcı olur.

Oyun düşünceler, duygular ve ilişkiler içinde, beceri ve kontrol kazanmanın önemli yoludur. Oyuncak ise çocuğun beş duyusu ve duygularını uyaran, değerlendirme ve uygulama yetilerini geliştiren, hayal  gücünü zenginleştiren, bedensel ve sosyal gelişimini hızlandıran oyun aracıdır.

Çocuğun yaş, ilgi ve gereksinmelerine göre oyun ve oyuncak tercihleri de değişmektedir.

Çocuğun Yaşına Uygun Oyun ve Oyuncaklar Nasıl Belirlenir?

0-6 aylık dönemde: İlk altı ayında çocuk ses, şekil ve renklere karşı duyarlıdır. Bu dönemde görsel ve işitsel duyulara yönelen hareketli oyuncaklar çocuğun dikkatini çeker ve neşelendirir. Çocuk yeni ve ilginç olan her şeye bakmak, dokunmak, seyretmek ister. Bu çocuğun öğrenme yoludur. Yatağının üzerine asılabilen, sallanınca ses çıkaran, canlı renkleri olan objeler ve rahatça tutulabilen çıngırak bu dönemin vazgeçilmez oyuncaklarıdır. Bu aylarda yine müzik kutuları, renkli halkalar, kumaştan ve plastikten kucaklanacak bebekler tercih edilebilir.

4.ayından sonra çeşitli boylarda toplar, tutmalı çıngıraklar, bez bebekler, lastik ve plastik sıkmalı oyuncaklar, diş kaşıyıcı halkalar, iç içe geçen kutular seçilebilir ve radyo-teyp dinletilebilir.

7-12 aylık dönemde: Oturmaya başladığı yedinci aylarından itibaren çocuk uzanabildiği her şeyi yakalamaya, yakaladığı her şeyi de ağzına götürmeye çalışır. En çok hoşlandıkları; bir elinden diğerine kolayca geçirebildiği renkli halkalar, avuçlayabildiği plastik küpler, kemirebildiği kauçuk nesneler, hırpalandığı zaman bozulmayan yumuşak bebek ve hayvancıklardır. Tutunarak da olsa ayağa kalkabildiğinde eline geçen herşeyi yere atmaktan zevk aldığından, zıplayan, yere düşünce ses çıkaran oyuncaklar ilgi odağıdır. Boy boy renkli toplar, iç içe geçebilen kutular, renkli makaralar, bebekler, kitaplar, renkli büyük resimler bu dönemin oyuncakları arasında yer alır.

Ayrıca yedinci ayından itibaren oynanmaya başlanan, annenin tekrar kendine geri döneceğini öğrenmesini sağlayan “cee e” oyunu çocuğun anneden ayrılma kaygısını kontrol etmesine yarar. Annenin her gözden kayboluşunda duyulan gerginlik, anne görüldükten sonra gerginlikten, memnuniyete dönüşür.

10-12. aylarında tef, davul, kapaklı kutular, düdük, kitaplar, resimler, kalın kalemler, bahçe ve kum oyuncakları, banyo oyuncakları, balonlar, toplar, itilen ya da çekilen tekerlekli oyuncaklar telefon çevirme gibi etkinlik setleri tercih edilebilir. Bu dönemde oynanana bilecek kum ve su, çocuğun dokunma hissinin gelişimini sağlar ve çocuğa büyük haz verir. Deneyim ve keşif olanakları sağlayan kum ve su sayesinde utangaç çocuk uyarılır, saldırgan çocuk sakinleşir.

13-18 aylık dönemde: Bu aylarda itmeli, çekmeli ses çıkaran oyuncaklar, üstüne ve içine oturulabilecek büyüklükte tahta veya plastik büyük hayvan türü oyuncaklar, boş tahta ve mukavva kutuları, küçük sandık, sepet ve tabureler ayrıca oyuncak süpürge, faraş ve bezler, öykü kasetleri, çocuk şiir ve resim kitapları tercih edilebilir.

19-24 aylık dönemde: Bu aylarında çocuk, bütünü parçalara ayırmaktan , kutuyu doldurup boşaltmaktan, kule ve köprü yapmaktan büyük zevk alır. Bu dönemde çocuğun ilgisini çeken oyuncaklar arasında mutfak eşyaları, farklı büyüklükteki plastik parçalar, saçları ve elbiseleri olan bebekler ve arabalar yer alır. Bu dönemin sonuna doğru çocuk, tahta parçasını arabaymış gibi hareket ettirebilir. Bazı hareketleri ile anne-babayı taklit edebilir. Bu dönemde minyatür marangoz oyuncakları (tahta çekiç ve çiviler), mutfak setleri gözde oyuncaklardır. Ayrıca bu dönemde yine tahta, bez veya plastik hayvanlar, evde ve sokakta kurulan salıncaklar, kova, kürek, çocuk şiir kasetleri ve kitapları tercih edilebilir.

25-30 aylık dönemde: Bu dönemde çocuk, hayal gücüne dayanan oyunlardan hoşlanır. Oyuncakları ile konuşur, onlara kızıp bağırabilir. Bedensel olarak gelişmiş olduğundan rahatlıkla takla atar, topa tekme atar, çok aktif olduğundan yeni oyunlar yaratır ve bu oyunları uygular. Evcilik, bakkalcılık, postacılık ve doktorculuk oyunlarında çeşitli kıyafetlere girip, canlandırmayı sever. Bu dönemde çocuğun oyun malzemeleri; sorun çözmeyi, yaratıcılığı ve duygularının arıtılmasını, yansıtılmasını destekleyici oyun hamuru, kil ve inşa blokları gibi “yapılandırılmamış” oyun araçlarından oluşabilir.

Bu dönemde çocuğun oynaması için;

  • Parmak boyası, keskin olmayan makaslar ve kağıtlar, renkli çıkartmalar,
  • Öykü ve masal kitapları, teyp ve çocuk şarkı kasetleri,
  • Bebek, bebek arabaları gibi itmeli ve çekmeli tekerlekli araçlar, üç tekerlekli bisiklet,
  • Basit bilmeceler ve tahmin oyunları (hayvanları, ağaçları, çiçekleri bilmesi gibi),
  • Küçük süpürge, faraş, küçük tencere, tabak, fincan gibi ev işi araçları,
  • Tahtadan veya plastikten çekiç, kerpeten, tornavida gibi araçlar,
  • Hayvanat bahçesi gezileri veya yakın çevre gezileri,
  • Su, kum, kil gibi doğal oyun malzemeleri çocuğun dokunma duygusunun gelişimine, deneyim ve keşif olanaklarının sağlanmasına, utangaç çocuğun uyarılmasına, saldırgan çocuğun sakinleşmesine ve çocuğun dikkatini bir konu üzerinde toplamasına yardımcı olduğu için tercih edilebilir. 49-60 aylık dönemde: Bu dönemde çocuk, grup oyunlarına ilgi duyar. Yavaş yavaş çevresini tanımaya başlar, yaşıtları ile arkadaşlık kurar. Oynadıkları oyunların kurallarına saygılı olmayı öğrenir.

Bu dönemde çocuğun oynaması için;

  • Kesme-yapıştırma, çizim yapma, resim boyama ve öykü, masal kitapları,
  • Şekil verebileceği, el becerisini geliştirmenin yanında hayallerini gerçekleştirebileceği oyun hamuru, kum, kil, su gibi malzemeler,
  • Üç tekerlekli bisiklet, tekerlekli patenler,
  • İp atlama, seksek, bilye, körebe, saklambaç, çember çevirme gibi oyunlar,
  • Oyun parkları ve doğa gezintileri önerilebilir.

Oyuncakların Özellikleri

  • Çocuğun gelişimine uygun oyuncaklar seçilmelidir,
  • Oyuncağın tüyleri çocuğun ağzına, burnuna kaçmamalıdır,
  • Zehirsiz boyalarla boyanmış olmalı, zehirli maddeler içermemelidir,
  • Yıkanabilir, dayanıklı, sağlam olmalıdır,
  • Yutulacak ve kolayca kopup, çocuğun ağzına atacağı kadar küçük parçaları olmamalıdır,
  • Sivri uçları, kesici kenarları, parmaklarının sıkışabileceği ek yerleri ve gözlerine zarar verebilecek

çıkıntıları olmamalıdır,

  • Çocuğun bedenine uygun büyüklükte ve ağırlıkta olmalıdır,
  • Oyuncaklar düzenli olarak gözden geçirilmeli, hasarlı ve kırık olanlar tehlikeli olabilecekse atılmalıdır,
  • Bozuk para, kibrit, çakmak, sigara gibi malzemeler çocuğa zarar verebileceğinden oynaması için verilmemelidir,
  • Oyuncakların oyun değeri olmalı , bedensel, zihinsel, sosyal ve dil gelişim alanlarının tümünü birden

Destekleye bilecek zengin uyarıcıları içermeli, çok fonksiyonlu olmalıdır.

Anne – Babanın Çocuğa Hazırlayacağı Oyun Ortamının Özellikleri

  • Çocuğa, evde kendisinin oynayabileceği, oyuncaklarını koyabileceği bir köşe hazırlamalıdır,
  • Oyuncakları çocuğun rahatça alabileceği, oynamak istediğini seçebileceği ve geri koyabileceği şekilde düzenlemelidir,
  • Bu köşenin çocuğun oynayabileceği kadar rahat, çok eşyadan arındırılmış, tehlike yaratmayan bir ortam olmasına dikkat etmelidir,
  • Bu köşede oyuncak sepeti veya oyuncak kutusu, minderler veya çocuğun boyuna uygun sandalyeler

Buluna bilir,

  • Anne-baba, çocuğa “Oyuncaklarını toplasana” demek yerine, çocuğun dikkatini çekerek oyuncakları Birlikte toplayabilir,
  • Çocuğa kendi oyuncaklarından kendisinin sorumlu olduğunu yavaş bir geçişle öğretmelidir.
  • Çocuğa sokakta oyun oynaması için belirli bir süre vermelidir,
  • Çocuk sokakta yalnız veya arkadaşları ile birlikte oynarken oyun alanı tehlike içermemeli ve annenin görüş alanı içinde olmalıdır,
  • Çocuğun götürüldüğü oyun sahasının çakıl, taş ve benzeri şeylerden arındırılmış, kumla kaplı olmasına dikkat etmelidir,
  • Oyun araçlarının güvenli ve sağlam olmasına, parçaları zarar görmüş ya da paslanmış olmamasına dikkat etmelidir,
  • Kaydırağın güvenli olduğundan emin olunmalıdır. Çocuğun kaydıraktan yere indiği yerin uygun genişlikte olmasına dikkat etmelidir,
  • Salıncağın oturağı plastik, kauçuk ya da başka yumuşak bir malzemeden olmalıdır. Tahta ya da metal gibi malzemeler çarptığında çocuğa zarar verebilir,
  • Oyun araçlarında çocuğun düşmesini engellemek için kısa aralıklı korkuluklar olmasına dikkat etmelidir,
  • Oyun parklarında çocuklar yaşıtlarıyla beraber oynamalıdır.
  • Çocuk oyun sürecinden birden koparılmamalıdır.
  • Anne-baba, çocuğa pahalı oyuncaklar almak yerine, tahta bloklar, mutfak ve diğer ev gereçleri, giyim eşyaları, top, ip, salıncak, tahterevalli, bahçe araçları gibi oyun malzemelerini tercih etmelidir. Bunlar, çocuğun kaslarını çalıştıracak, girişimciliğini ve hayal gücünü artıracaktır.
  • Evde çocukla birlikte yapılacak sünger bebek, kağıt uçurtma gibi oyuncaklar tercih edilmelidir. Çocuk yapımında kendisinin de yardımcı olduğu sünger bebek, kağıt uçurtma gibi oyuncaklarla daha çok şey öğrenecek ve daha büyük bir zevkle oynayacaktır.
  • Anne-baba çocuğun oyun oynamasını cesaretlendirmeli, yeni oyunlar öğretmeli ve çocuğa oyun oynarken eşlik etmelidir. Çocuğun anne-babası ile birlikte oyun oynaması, çocuğun oyununun daha uzun sürmesini ve zenginleşmesini sağlar. Anne-babayla oynanan oyun, çocuğun çevresini saran dünyayı keşfetmesi ve değişik roller deneyebilmesi için çocuğa güven verir.

Okumaya Devam
Reklam
Yorum İçin Tıklayın

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Psikolog

İnsan Depresyona Neden Girer?

Depresyon bir hastalıktır. Öncelikle bunu bilip kabul etmek gerekir. Rastgele bir yanlışınızdan, kusurunuzdan, eksikliğinizden ya da günahınızdan …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Depresyon bir hastalıktır. Öncelikle bunu bilip kabul etmek gerekir. Rastgele bir yanlışınızdan, kusurunuzdan, eksikliğinizden ya da günahınızdan kaynaklanmaz. Bu hastalığa beyin kimyasının bozulması yol açar. Yaşanan üzücü olaylar ve gerilim bunda tesirlidir.

DEPRESYON, uzun müddet devam eden ve kişinin hayatını olumsuz bir formda etkileyen, daima hüzün ve ilgi kaybına neden olan bir his durum bozukluğudur. Mutsuzluk ve hayattan keyif almama hâlidir. Değersizlik, çok suçluluk, yalnızlık, hüzün ve ümitsizlik hisleri ile karakterize edilir.

Hayat kaidelerinin getirmiş olduğu ağır yük ve plândemi ile birlikte konutlara kapanmak zorunda olmak, insanların ruhsal dünyasında bir çöküntü oluşturdu. Birtakım insanların kişilik yapısı bu durumdan daha fazla etkilendi.

Depresyon neden kaynaklanır?

Depresyon, beyinde kimyasal istikrarın bozulması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Örneğin, bir yakının kaybı, iş kaybı, kronik bir hastalığa yakalanmak üzere sebepler depresyona yol açabilir.

Bazen kişi bir sebep olmadan da depresyona girebiliyor. Genetik transfer yoluyla da şahıstan şahsa geçebiliyor. Anne yahut baba sık sık depresyona giriyorsa, bu bireylerin çocukları bunu yaşayarak ve rol model alarak öğreniyor, bu manada “Genetik bir yatkınlık olduğu için görülme ihtimâli biraz daha yüksek” diyebiliriz.

Depresyonun belirtileri nelerdir?

Kişinin olağanda severek ve isteyerek yaptığı bir işi yapmak istememesi, yataktan çıkmak istememek, daima uyku hâli, uykuya dalmada zorluk çekmek yahut çok uyumak, çok yeme yahut iştahsızlık, daima yorgunluk hissi, konuşmada yahut hareketlerde yavaşlama, değersizlik ve hatalı hissetmek, intihar fikri üzere belirtiler, “depresyon belirtisi” olarak kabul edilir.

Bu belirtilerle birlikte mühlet de değerlidir. Şahsa depresyon tanısı konulabilmesi için kelam konusu belirtilerin en az iki hafta devam ediyor olması gerekir. Bayanlarda görülme oranı yüksek olmakla birlikte, depresyon, çocukluktan yaşlılığa kadar her yaşta görülebilir.

Depresyon yaşlılıkta da karşımıza çıkıyor. “Âdeta tetikte bekleyip fırsat kolluyor” diyebiliriz. Yaşı ilerlemiş insanların çoklukla birden fazla hastalığı vardır. Bunlara bir de depresyon eklenince, kişinin sıhhati güzelce bozulur.

Değerli bir sıhhat sorunu olmasına karşın, yaşlılarda depresyon teşhisi nadiren konulur. Sebebi ise, yaşlıların keyifsiz, neşesiz, mutsuz, sakin olmalarının olağan karşılanması, şikâyetlerinin yaşlılıktan ileri geldiği niyetidir. Öbür bir sebep ise, yaşlı depresyonunda “bedensel şikâyetlerin” ön plânda olmasıdır. Yaşı ilerlemiş beşerler, genelde ruh hâllerinden bahsetmezler. Hatta ruh hâlleri sorulduğunda karşılık vermezler. Ellerini sallayarak, “Boş ver” der üzere geçiştirirler. Daha çok, “Gözlerim eskisi kadar görmüyor, bacaklarım ağrıyor, çabuk yoruluyorum, eskisi kadar dinç değilim, kuvvetim yerinde değil” diye serzenişte bulunurlar. Hekimler fizikî semptomlara daha çok odaklandıkları için, depresyon teşhisini göz arkası ediyorlar.

Depresyon önlenebilir mi?

Depresyonu önlemenin kesin bir yolu olmamakla birlikte, gerilimi denetim etmek, ruhsal sağlamlığı arttırmak ve benlik hürmetini güçlendirmek değerli adımlardır. Şahısta üstte saydığımız şikâyetler mevcutsa, en kısa vakitte takviye alması, kendisi ve etrafı için yararlı olacaktır. Zira depresyondan yalnızca kişinin kendisi mustarip değildir, konut ve iş etrafındaki tüp beşerler bu olumsuz ruh hâlinden etkilenirler.

Depresyon bir hastalıktır. Öncelikle bunu bilip kabul etmek gerekir. Rastgele bir yanlışınızdan, kusurunuzdan, eksikliğinizden ya da günahınızdan kaynaklanmaz. Bu hastalığa beyin kimyasının bozulması yol açar. Yaşanan üzücü olaylar ve gerilim bunda tesirlidir. Depresyona girdiniz diye asla kendinizi suçlamayın ve ayıplamayın. Bu sizin kusurunuz değil. Kimsenin kusuru değil! Daha çok mükemmeliyetçi, titiz, çok derecede sorumluluk sahibi ve çok fazla çalışan bireyler daha sık depresyona girerler.

Pekala, bu durumda ne yapılması gerekir? Bol bol açık havada bulunmak güzel gelir; bilhassa öğlenden evvel yapılan yürüyüşlerde güneş ışığından daha çok faydalanıldığı için, yürüyüşlerin sabah vaktinde yapılması tavsiye edilir. Yalnız kalmamaya itina göstermek, kendinize düzgün gelen bir arkadaşınızı arayıp sohbet etmek, mümkünse karşılıklı görüşüp bir kahve içmek, kendinize uygun gelen şeyleri keşfetmek önleyici tesire sahiptir.

Görüşmelerimdeki seanslarda danışanlara soruyorum: “Size ne düzgün gelir, ne memnun eder?” Beşerler kendilerini neyin memnun ettiğini bilmiyorlar. Mutsuzluğa, ümitsizliğe o kadar çok odaklanmışlar ki kendilerini nelerin memnun ettiğinin farkında değiller. Zira zihin daima aksiye odaklanmış. Hülasa ne ile memnun oluyorsanız, onunla uğraşmak, onunla vakit geçirmek, size kendinizi daha yeterli hissettirecektir.

Depresyona girmek bir zayıflık işareti olmadığı üzere, depresyona girdikten sonra yardım istemek de zayıflık değildir. Yardım istemek sizi daha çok güçlendirecektir. Vakit kaybetmeden yardım almak, başta kendinize, sonra etrafınızdaki insanlara yararlı olacaktır.

Hayatın hoşluklarını kaçırmayın! Sağlıklı, memnun, huzurlu günler dilerim…

Okumaya Devam

Psikolog

Çocuğumla Yaşadığım Kriz Anlarında Neler Yapabilirim?

Anne babaların tavırları çocukların psikolojisinde kıymetli bir yere sahiptir. Bazen tüm âlâ niyetlere karşın hiç istenmeyen o savaşlar ve kriz …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Anne babaların tavırları çocukların psikolojisinde kıymetli bir yere sahiptir. Bazen tüm âlâ niyetlere karşın hiç istenmeyen o savaşlar ve kriz anları eninde sonunda patlak verir. Krizi çözmeye çalışmak, konuşmaya çalışmak, sakinleştirmeye çalışmak vb. davranışlar da bazen bu olumsuz durumu ivmelendirebilmekte. Pekala, bu kriz anlarında çocuğa nasıl yaklaşmak gerekir? Neler yapılabilir? Bunun hap bilgisi yoktur zira her çocuk birbirinden farklı ve biriciktir. Her durum da kendine özeldir. Çocuklar aynaya bakarak fizikî özelliklerini öğrenirler. Hislerini tanımayı da onlara yansıtılan hisleri dinleyerek öğrenirler. Görüneni olduğu üzere yansıtırlar. Güçlü hisler içindeyken en çok bizi dinleyen ve anlayan birinin varlığı kıymetlidir. Şimdi hislerini tanımayan, anlamlandıramayan çocuğa rehberlik eden ebeveyn, onun gelişim sürecinde kıymetli bir dayanak olur. İleride öfkesini denetim edebilmeyi öğrenebilmesi için evvel hissini anladığımızı hissettirmemiz lazım. Bu noktada Daniel Siegel‘ın bu “Bütün Beyinli Çocuk” ideolojisine değinmek yerinde olacaktır: Zihnimizin iki tarafı var. Bir tarafı hislerle, bir taraf mantıkla alakalı. Biz şayet bir his yoğunluğu içerisindeysek, karşımızdaki kişi o sırada bize mantıksal bir şeylerle gelirse, biz onu geri püskürtüyoruz. Çocuk da tıpkı halde. O his yoğunluğu içerisindeyken, artık kızdığı şey neyse: “Evet, anlıyorum. Şu an, şu şu şu sebeple öfkelisin. Ben de küçükken bu türlü olduğunda senin üzere hissederdim.” deyip, bilhassa de 0-3 yaştan bahsediyorsak şayet orada bedensel temas kurarak, sakin bir ses tonuyla, yavaş yavaş konuşarak, biz sakin davranıp onun da böylelikle modunu aşağı çekmeye çalışarak, o dakikada itimat veriyor olmamız ve hissini anladığımızı ona hissettirmemiz kıymetli.

Unutulmaması gereken şey kriz anında yapılacak, söylenecek hiçbir şeyin tesirli olamayacağıdır. Bu kaçınılamayacak bir dalga üzere nitelendirilebilir. Dalga geçtikten ve sular biraz durulduktan sonra çocuğun yaşına ve duygusal olgunluğuna nazaran bahis hakkında konuşulabilir. Çocuğun o anda yaşadığı hisler isimlendirilip (öfke, hayal kırıklığı, ıstırap gibi) hislerini tanımasına ve bu hisleri anlamlandırmasına yardımcı olunabilir. İleride karşılaşılaşılabilecek emsal durumlar karşısında yapılabilecekler birlikte gözden geçirilebilir.

Okumaya Devam

Psikolog

Borderline Kişilik Bozukluğu

Toplum içinde giderek artmaya başlayan borderline kişilik bozukluğu nedir, en çok kimlerde görülür ve tedavisi nasıl yapılır üzere soruların …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Toplum içinde giderek artmaya başlayan borderline kişilik bozukluğu nedir, en çok kimlerde görülür ve tedavisi nasıl yapılır üzere soruların cevaplanacağı bu yazıda tıpkı vakitte borderline kişilik bozukluğuna sahip bireylerle nasıl toplumsal bağlantılar kurabileceği de anlatılmaktadır.

Borderline kişilik bozukluğunun toplum içindeki yaygınlığı %2-3 olarak bilinmektedir. Borderline ‘’sınır’’ manasına gelmektedir bu yüzden sonda kişilik bozukluk ismini da alabilmektedir. Birey etrafındaki şahıslara karşı istikrarlı olmayan his ve davranışlar gösterir. Borderline kişilik bozukluğu ya da sonda kişilik bozukluğu daha çok bayanlarda görülmektedir bilhassa kendilerini sıklıkla boşluktaymış üzere hissetmekte ve bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Buradaki boşluk özellikle münasebetler üzerinden doldurulmaya çalışılmaktadır hasebiyle terk edilme, sevilmeme ya da dışlanma durumlarında bireyler olağanın çok daha üstünde reaksiyonlar vermeye başlamaktadır. Bu reaksiyonlar sıklıkla öfkeyle verilir ve kişinin kendisine ziyan vermesi tarafındadır. Hudut kişilik bozukluğuna sahip bireyler neredeyse bütün hislerini uçlarda yaşamaktadır. Öfke üzere sevme hisleri da çoka giden iki uçta yer almaktadır. Kişinin hem hisleri hem de davranışları sıklıkla değişkenlik göstermektedir. Örneğin, bireyin bazen yakın arkadaşı kendisi için dünyanın en düzgün insanı olabiliyorken, kırıldığı ya da sevilmediğini düşündüğü anlarda arkadaşı için dünyanın en makus insanı olduğunu düşünebilmektedir.

Borderline Kişilik Bozukluğu Teşhis Ölçütleri

1) Kimlik karmaşası

2) Gözünde çok büyütme ve yerin tabanına sokma uçları ortasında giden, tutarsız ve gergin şahıslar ortası alakalar

3) Kendine berbatlığı dokunacak en az iki dürtüsellik (para harcama, cinsellik, husus berbata kullanımı, inançsız araç kullanma vb.)

4) Terk edilmekten kaçınmak için çılgınca efor gösterme

5) Uygunsuz ağır öfke, öfke kontrolünde zahmet

6) Duygulanımda tutarsızlık

7) Süreğen bir boşluk duygusu

8) Yineleyici intihar davranışları, teşebbüsleri ya da göz korkutmalar

9) Zorlanmayla alakalı gelip süreksiz kuşkucu fikirler ya da ağır çözülme belirtileri.

Kendine Ziyan Veren Davranışlar

  1. Çok yemek yeme

  2. Çok alkol kullanımı

  3. Unsur kullanımı

  4. Fizikî olarak kendine ziyan verme (faça atmak, tehlikeli aktiviteleri yapma)

  5. Kısa müddet içerisinde birden fazla ya da farklı şahıslarla pek çok defa cinsel ilgiye girme

  6. Sık sık saçlarını kestirme, rengini değiştirme vs.

  7. Çoka kaçan alışverişler

  8. Süratli araç kullanma

Kişi üstte sıralanan tehlikeli durumları dürtüsel davranışlarıyla hayatına sokarak kendisine ziyan verir. Böylelikle kendisini âlâ hissetmeye ya da içinde yaşamış olduğu berbat hislerle baş etmeye çalışır.

Borderline Kişilik Bozukluğunun Sebepleri:

Yapılan araştırmalar sonucu, hudutta kişilik bozukluğu sebepleri ortasında çocukluk çağındaki cinsel ya da duygusal istismar olduğu görülmüştür. Araştırmalara nazaran, anne-babanın boşanmış olması, ebeveynlerinden yeteri kadar ilgi görememe de borderline kişilik bozukluğuna değerli ölçü de yer hazırlamaktadır. Hudutta kişilik bozukluğun, bireyin kişiliğini yapılandırmaya başladığı gelişim basamaklarıyla bilhassa ilişkilidir. 0-2 yaş devrinin 16 ve 24. aylar ortasında bebeğin anneden ayrışma ve kişiselleşme sürecinde başa çıkamayacağı hislerle bırakılması ile oluştuğu bilinmektedir. Örneğin, annenin (bakım verenin) tutarsız davranışları, küsme ya da hatalı hissettirme davranışları, ihmal ya da işgal etme üzere bebeğin başa çıkamayacağı hisleri yaşatmak. Çocuğa anne dışında öbür birinin bakım vermesi ya da birden fazla kişinin bakım vermesi de borderline kişilik bozukluğuna taban hazırlayan öbür sebepler ortasındadır. Tüm bu sebeplerden ötürü bebekte bütünleşememiş bir kendilik algısı oluşmaya başlar. Siyahlar ve beyazlar birleştirilemez ve dünya iyi-kötü üzere uçlarda yaşanılacak bir hal almaya başlar. Siyahlar ve beyazların olduğu bir dünya algısı (çok sevmek- çok nefret etmek, çok yemek, çok az yemek vs.) kişinin ruhsal ve fizikî olarak sağlıklı yaşayabilmenin önünde büyük bir pürüz olarak yer alır. Hasebiyle grilere her vakit muhtaçlık vardır…

Borderline kişilik bozukluğuna sahip bireyler sıklıkla kaybetme korkusu yaşamaktadırlar. Yaşadıkları rastgele bir durumdan dolayı kendilerini suçlamaya eğilimi olduklarından dolayı, bu duyguyu bastırabilmek ismine karşısındaki bireyleri suçlama davranışlarında bulunurlar ama özünde kendilerini sıklıkla hatalı hissetmektedirler. Bilhassa değersizlik hissinin vermiş olduğu hüzünle bedel görebilmek ismine fedakâr davranışlarda bulunurlar. En çok sevilmeye olan gereksinimleri, borderline bireylerin davranışlarını belirlemede değerli bir yere sahiptir. Örneğin, kusursuz olduklarında sevildiğini düşündüklerinde mükemmeliyetçi davranışlarını devam ettirmektedirler. Hudutta kişilik bozukluğunun en çok hissettiği hisler ortasından bir oburu de bağımlılıktır. Bağımlılık daha çok hayatlarında kıymet verdikleri bireylere karşı olmaktadır. Münasebetiyle terk edilmek demek aslında borderline bir kişi için yok olmaktır.

Borderline Kişilik Bozukluğunun Tedavisi:

Psikoterapiye gelen danışanların büyük bir kısmını borderline kişilik bozukluğuna sahip bireyler oluşturmaktadır. Psikoterapiye daha çok ilgi sorunları ile gelmektedirler. Bağ sorunları ile gelen danışanların büyük bir kısmı depresif ve kızgın hissetmektedirler. Örneğin, partnerinden yeni ayrılmış kişinin terapide partnerini öldürmek istediğine dair ağır öfkesi görülebilmektedir. Sonda kişilik bozukluğu olan bireylerin alakalarını ve kendi ruhsal sıhhatini bozacağı pek çok davranış örüntüleri vardır. Örneğin küsmek, saldırmak (fiziksel ya da sözel olarak), kendini acındırma (ağlamak, yemek yememek, uzun saatler uyumak), cinsellik, alkol, intihar, dürtüsel davranışlar, sevgiyi test etme ve terk edilme (bazen danışanlar ne kadar sevildiğini görebilmek ve bunu test edebilmek için temasta olduğu kişi terk ederek ya da küserek bunu test etmeye çalışmaktadır), kendine ziyan veren davranışlar vs.

Psikoterapide danışanın bütün davranışları ve hisleri ele alınır. Terapist danışanın makus hislerle baş edebilmesine yardımcı olarak hislerini özelleştirmeye çalışır. Çocukluktaki travmalar terapide ele alınarak kişi üzerinde kalmış makus tesirleri optimize etmeye çalışılır. Borderline bozukluğuna sahip bireyler günlük hayatta pek çok sorunla uğraşmak zorunda kalabilirler. Terapist danışanın gerilimle baş edebilme maharetlerini arttırmayı hedefleyerek günlük hayattan daha doyum almasına yardımcı olur. Birtakım hisler yalnızca hissedilir ama sözlere dökülemez. Terapist danışanın hislerini anlayarak, etiketleyerek danışanın da kendisini daha düzgün anlamasına, hislerine dokunabilmesine ve kendisini daha uygun tanımasına yardımcı olmaktadır. İnsan beyni his ile tekrar öğrenebilmektedir. Danışanın terapistiyle kuracağı sağlıklı bir alaka danışanı büyük oranda tedavi etmektedir. Terapiler ilerledikçe danışanın hayatındaki siyahlar ve beyazlar azalmaya başlar. Grileri yaşamaya başlayan danışan ise öbür sağlıklı bireyler üzere hayattan çok daha keyif ve doyum almaya başlamaktadır. Terapiyle bir arada kendisine ziyan veren davranışları azaltarak hislerini anlamaya ve onları o nasıl yatıştırabileceğini kavramaya başlamaktadır.

Okumaya Devam

Trendler