Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Tedavisi Nedir? - Doktor Makaleleri
Bize ile Bağlan
All On Four İmplant Tedavisi

Psikolog

Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Tedavisi Nedir?

Yayınlanan

üzerinde

Obsesif kompulsif bozukluk temelde; bireyin iradesi ve öz kontrolü dışında zihninde aniden oluşan ve zihne hakim olan, rahatsız edici, çoğunlukla tehdit edici, ısrarcı ve tekrarlayıcı, bireyin kendisine de çoğu zaman saçma ve anlamsız gelen ancak istemli bir çaba ile zihinden uzaklaştıramadığı takıntılı düşünceler (obsesyonlar) ve bireyin engelleyemediği, tekrarlayıcı, çoğunlukla obsesyonlara tepki olarak, obsesyonların yarattığı kaygıyı azaltmak veya yok etmek görevini taşıyan, ruminatif davranış örüntülerinin (kompulsiyonlar) sebep olduğu ruhsal bir bozukluktur.

Birçok çeşidinin bulunduğu bilimsel olarak ortaya konan obsesyonlar çoğu zaman kişinin kendisi tarafından da “anlamsız, saçma” olarak nitelendirilir. Buna rağmen birey zihnine  hücum eden bu ısrarlı ve tekrarlayıcı düşünceleri zihninden istemli bir çaba ile  uzaklaştıramaz. Belirli bir seviyede obsesyonlar o kadar yoğun bir hale gelir ki neredeyse  birey gününü obsesif düşüncelerine göre yaşamaya başlar. Obsesyonların yarattığı rahatsızlık,  tehdit algısı ve kaygıyı bastırabilmenin, azaltabilmenin veya nötrleştirmenin yolunu arayan  zihin çoğunlukla obsesyonlara karşı tekrar edici ve çoğu zaman kontrol dışı tekrarlayan  davranış örüntülerini geliştirir. Tekrarlayan, rahatsız edici, kaygı yaratan, zihne egemen olan  ısrarcı düşünceler ve bunların etkisini azaltmak, ortadan kaldırmak için yapılan yine  tekrarlayıcı, son derece rahatsız edici eylemler kişinin artık hayatının tamamını ele geçirir ve  bireye adeta özgür bir yaşam alanı imkanı vermez. Bununla birlikte ortaya çıkan bu  kısırdöngü bireyin kişisel, iş ve okul ile ilgili, kişilerarası tüm alanlarda ciddi anlamda  işlevselliğini bozar.  

 İnsan yaşamının olağan akışında zaman zaman birçok faktörden kaynaklı şüphe, evham,  kaygı ve takıntılar olabilir. Günlük yaşantı içinde hayatımıza birçok stres verici etkenin eşlik  ediyor olması, insanoğlunun zamanla adeta hızlandırılmış bir formatta gelişen hayat akışı,  geleceğin belirsizliği gibi durumların varlığı göz önüne alındığında bunların doğal duygu ve düşünceler olduğu açıktır ve çoğunlukla kişiler bu duygu ve düşünceler ile baş  edebilmektedirler ve sorunların yaşamlarını olumsuz yönde etkilemesine izin vermeden  çözebilirler. Ancak obsesyonlar ve bunların varlığı neticesinde ortaya çıkan kompulsiyonlar bunların çok daha ötesindedir. Kişinin bilinçli bir şekilde zihninden uzaklaştıramadığı ve  kendini yapmaktan alıkoyamadığı ve nihayetinde kişinin tüm yaşam alanında önemli oranda  işlevsel bozulmalara neden olan ciddi bir durumdur. 

 Obsesyonlar gerçekleştirilmesi mümkün veya gerçekleştirilebilecek düşünceler olabildiği  gibi bazı durumlarda gerçekdışı veya sanrısal bir boyutta da olabilmektedir. Ancak her iki  koşulda da birey aslında böyle bir şey olmayacağını fakat bu düşüncelerini aklından  uzaklaştıramadığını açık bir biçimde ifade etmektedir. OKB durumlarında bireylerden sık sık  “saçma olduğunu biliyorum, böyle bir şey olamaz biliyorum ancak ne yaparsam yapayım  onları düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum” ifadelerini duymak mümkündür. Obsesyonlar  aynı zamanda çoğu zaman tereddüt ifadeleri içerirler ve bununla birlikte hiçbir zaman kesin  ifadeler değillerdir. “Ya yaparsam, ya olursa, ya yaptıysam ya da yaptım mı, oldu mu?”  şeklinde sürüp giden düşüncelerdir.

OKB NE SIKLIKTA, HANGİ YAŞLARDA VE KİMLERDE DAHA FAZLA  GÖRÜLÜR? 

Son yıllarda yapılan araştırmalar incelendiğinde OKB’nin toplumumuzda görülme  sıklığının ne kadar yoğunlukta olduğunu anlamak mümkün. Yapılan araştırmalar günümüzde  her 100 kişinin 3-4’ünde OKB görüldüğünü ortaya koymaktadır. Son zamanlarda görülme  sıklığında ciddi bir artış olduğu açıkça ifade edilen OKB, çoğunlukla ergenlik döneminde  başlayan, sıklıkla 20-30’lu yaşlarda sık görülen bir durum olmasına rağmen her yaşta ortaya  çıkması mümkün bir ruhsal bozukluktur. Erkeklerde daha erken ortaya çıktığı bilinmesine  rağmen kadınlarda daha sık görüldüğü ve popülasyonun büyük çoğunluğunu kadınların  oluşturduğu araştırmalarca desteklenmektedir. 

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB) BELİRTİLERİ NELERDİR? 

Obsesif kompulsif bozukluğu olan bir hastanın tüm belirtileri dört ana başlıkta  toplanabilir: 

1) Kişinin kaçınamadığı, engelleyemediği, tekrarlayıcı ve sıkıntı verici davranışları  vardır. Bunlar hastanın kompulsiyonlarıdır ve gözlenebilir davranışlardan oluşur; el  yıkamak, silmek, kafa sallamak, saymak gibi.  

2) Kişinin kaçtığı ya da kaçındığı davranışlar vardır. Kirlenme korkusu ile bir yerlere  dokunamamak, oturamamak, hatta gitmemek gibi. 

3) Kişinin tekrarlayıcı ya da kaçınamadığı düşünceleri vardır. Bu düşünceler de yine  kompulsiyonlardır ancak dışarıdan gözlenemezler. Sayı saymak, belirli düşünceleri  içinden tekrarlamak, belirli kelimeleri tekrarlamak gibi. 

4) Kaçındığı ya da kaçmaya çalıştığı düşünceleri vardır ve bunlar hastanın  obsesyonlarıdır. Bu düşüncelerinden kaçmaya, onları durdurmaya veya  kompulsiyonları yolu ile onları nötr hale getirme çabası vardır.  

EN YAYGIN OBSESYON VE KOMPULSİYONLAR 

• Kuşku Obsesyonu ve Kontrol Kompulsiyonu 

En sık karşımıza çıkan türdür. Kişi ocak, kapı, doğalgaz, vana vb. bir şeyleri açık  bırakmış olma ihtimalinden, arabayı kilitlememiş, bazı eşyaları prizde takılı unutmuş olma  ihtimallerinden sürekli, ısrarcı bir şekilde kuşku duyar (kuşku obsesyonu) ve emin olma  ihtiyacı ile sürekli ve tekrarlı biçimde dönüp kontrol etme ihtiyacı duyar (kontrol  kompulsiyonu). Bu kısır döngü kişinin yaşamının birçok farklı noktasında kendini  gösterebilir.

• Bulaşma Obsesyonu ve Temizlik Kompulsiyonu 

Kişinin bedeninin, giysilerinin, evinin veya herhangi bir yaşam alanının, eşyalarının  mikrop, kir gibi birçok faktörden kirlendiğine dair duyduğu ısrarlı düşünceler (bulaşma  obsesyonu) ve bu ihtimallerden duyulan kaygıyı ortadan kaldırmak için yapılan tekrarlayıcı  davranışlar (temizlik kompulsiyonu) şeklindeki kısır döngüdür. Kişi olası bir kirlenmeye karşı  sürekli çevresini veya kendi bedenini temizleme, yıkama davranışlarında bulunur.  

• Cinsel İçerikli Obsesyonlar 

Kendine, yaşına ve toplumsal konumuna yakıştıramadığı fakat düşünmekten kendini  alıkoyamadığı cinsel içerikli obsesyonlardır. Kişi uygun düşmeyecek kişi veya kişilere karşı  cinsel içerikli ısrarlı düşüncelere sahiptir. Bu düşünceler sebebi ile çoğu zaman kişide sosyal  ortamlardan kaçınma, kendini bu düşünceler sebebi ile cezalandırma davranışları görülebilir. 

• Dini Obsesyonlar 

Kişinin inançları doğrultusunda sürekli zihnini meşgul eden tekrarlayıcı düşünceleri  olabilir. Yaptığı veya yapacağı yanlış bir eylem veya düşünce sebebi ile Yaratıcı tarafından  cezalandırılacağı, kirlendiği, cezalandırılması gerektiğine dair ısrarlı düşünceler, dini  inançlarına uygun ısrarlı ritüeller, dini inançlarının gerektirdiği ritüelleri yerine getirirken  ısrarlı bir biçimde zihne gelen, tekrar eden vesvese düşünceleri gibi. 

• Simetri-düzen Obsesyon ve Kompulsiyonları 

Çok sık görülen; eşyaları simetrik bir şekilde dizme, büyükten küçüğe, alfabetik sıraya  göre düzenleme, kıyafetleri renk geçişlerine göre ayırma, kıyafetleri muntazam bir şekilde  katlama ve yerleştirme gibi çoğu zaman bunları gerçekleştirmediğinde kendisi veya  sevdiklerinin başına kötü bir şey geleceği kaygısı, gününün kötü geçeceğine veya her şeyin  ters gideceğine dair tekrarlayıcı düşünceleri şeklinde giden obsesyon ve kompulsiyonlardır. 

• Dokunma Kompulsiyonları 

Bazı OKB’li hastalar zaman zaman bir yere gitmeden, yola çıkmadan, yeni bir şeye  başlamadan vb durumlarda kendilerine şans veya uğur getirecekleri bir şeye dokunmadan  kendilerini alamazlar. 

• Sayma Kompulsiyonları 

Bazı OKB’li hastalar herhangi bir günlük aktiviteyi belli bir sayıya kadar yapmazlarsa her  şeyin ters gideceğine dair inançlar taşırlar. Veya bazı durumlarda farklı obsesyonlarından  kaynak alan kaygılarını dindirebilmek için sayma kompulsiyonları gösterirler. 

• Biriktirme ve Saklama Kompulsiyonları 

Sık görülen bir kompulsiyon türüdür. Kişi gerekli-gereksiz tüm eşyaları saklama,  biriktirme ihtiyacı, onlar ile vedalaşırsa başına gelebilecek felaketler konusunda ısrarcı  düşünceleri sebebi ile oluşan kaygıyı bastırma ihtiyacı sebepleri ile biriktirir, istifler. 

• Batıl Düşünceler, Uğurlu-Uğursuz Sayılar, Eşyalar ve Renkler 

Bazı OKB hastalarında uğurlu-uğursuz sayılarına göre alma, hareket etme, başlama,  bitirme davranışları görülür. Aynı durum eşyalar ve renkler için de geçerlidir.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB) NEDENLERİ NELERDİR? 

Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte birçok biyolojik ve çevresel faktörün hastalığın  gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir. 

• Genetik Faktörler 

• Beyin İşlevlerinde Bozulma ve Seratonin Dengesi 

• Çocuklu Çağı Travmaları 

• Kişilik Özellikleri 

Gibi faktörler hastalığın gelişimi ve seyri için ele alınan nedenler arasında sayılabilmektedir. 

 Kişinin ailesinde ruhsal bir hastalığın bulunması, anne-baba ve birinci derece  yakınlarında OKB tanısı geçmişinin varlığı genetik faktör olarak OKB oluşumunu tetiklediği  düşünülmektedir. Beynin bazı bölgelerinde sinirsel iletimde önemli bir etken olan seratonin  maddesinin seviyesindeki aşırı düşmenin veya işlevselliğindeki bir bozulmanın OKB  oluşumunu kolaylaştırıcı bir etkide bulunduğu düşünülmektedir. Bunlara ek olarak çocukluk  çağı travmalar; örneğin cinsel taciz, çocukluk çağı ihmal ve istismarı, şiddet gibi durumlara  maruz kalan kişilerde yetişkin dönemde ortaya çıkan OKB veya çocukluk çağı başlangıçlı  olarak çocuklarda görülen OKB gelişiminde önemli rol oynadığı görülmüştür. Yanı sıra  kişinin kişilik özellikleri de OKB nedenleri arasında ele alınması gerek bir faktör olarak  karşımıza çıkar. Kişide obsesif kompulsif kişilik örüntüsü, savunma mekanizmaları vb.  dikkate alındığında OKB’ye kişilik özellikleri sebebi ile yatkın olma durumu gözlemlenebilir.  

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB) TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ? NASIL? 

Obsesif kompulsif bozukluk kişinin yaşam kalitesini düşüren, önemli işlevsellik  alanlarında ciddi bozulmalara yol açan, kişinin yaşamını adeta kabusa çeviren ve bireyin  muzdarip olduğu bir ruhsal bozukluktur.  

 Ancak önemli üzerinde durulması ve bilinmesi gereken konu OKB’nin kişinin kaderi  olmadığıdır. OKB tedavisi mümkün bir bozukluktur. Bireye özgü belirlenecek bir yaklaşım ve  tedavi protokolü ile, terapist-danışan iş birliği içerisinde OKB’li hastalarda kısa sürede ve  kalıcı iyileşmeler gözlemlenebilir.  

 Birçok farklı ekol ve yöntem olmakla birlikte özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi ekolüne  bağlı kalarak hastaya olan yaklaşım, bu bozukluğun teşhis ve tedavisi için uzun yıllardır  rehberlik etmektedir. Bilişsel davranışçı terapi yaklaşımının OKB tedavisinde amacı kişiye  rahatsızlık veren, ısrarlı, tekrarlayıcı ve işlevsel olmayan düşünceleri (obsesyon) ile hastayı  karşı karşıya getirmek ve bu karşılaştırmanın oluşturduğu kaygıyı azaltmak amacı ile ortaya  çıkan kompulsiyonları engellemektir. Kişinin düşünce yapıları, bilişsel kodları incelenip  OKB’nin yarattığı kısırdöngünün özünü anlaması, birtakım yöntemler ile kişinin obsesyonları  ile karşı karşıya gelmesi, işlevsel olmayan düşünce kalıpları ile işlevsel olanların yer 

değiştirmesi ve yeniden davranış şekillendirilmesi şeklinde ilerleyen bir tedavi ekolü bugüne  kadar OKB tedavisinde bireylere ciddi yol aldırmıştır.  

 OKB’den ciddi durumda muzdarip olan kişiler seanslara geldiğinde genellikle durumun  düzelebileceğine dair inançları genellikle azdır ancak tedaviden sonra aldıkları yola kendileri  de şaşırmaktadır. Bilinen kocaman bir yanlışın üstünde durmak gerekirse OKB bir son  değildir, kader değildir, tedavisi mümkündür. Önemli olan bu noktada ilk adımı atmak ve  terapist ile iş birliği içerisinde hareket edebilmektir. 

Okumaya Devam
Reklam
Yorum İçin Tıklayın

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Psikolog

Çocuğumla Yaşadığım Kriz Anlarında Neler Yapabilirim?

Anne babaların tavırları çocukların psikolojisinde kıymetli bir yere sahiptir. Bazen tüm âlâ niyetlere karşın hiç istenmeyen o savaşlar ve kriz …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Anne babaların tavırları çocukların psikolojisinde kıymetli bir yere sahiptir. Bazen tüm âlâ niyetlere karşın hiç istenmeyen o savaşlar ve kriz anları eninde sonunda patlak verir. Krizi çözmeye çalışmak, konuşmaya çalışmak, sakinleştirmeye çalışmak vb. davranışlar da bazen bu olumsuz durumu ivmelendirebilmekte. Pekala, bu kriz anlarında çocuğa nasıl yaklaşmak gerekir? Neler yapılabilir? Bunun hap bilgisi yoktur zira her çocuk birbirinden farklı ve biriciktir. Her durum da kendine özeldir. Çocuklar aynaya bakarak fizikî özelliklerini öğrenirler. Hislerini tanımayı da onlara yansıtılan hisleri dinleyerek öğrenirler. Görüneni olduğu üzere yansıtırlar. Güçlü hisler içindeyken en çok bizi dinleyen ve anlayan birinin varlığı kıymetlidir. Şimdi hislerini tanımayan, anlamlandıramayan çocuğa rehberlik eden ebeveyn, onun gelişim sürecinde kıymetli bir dayanak olur. İleride öfkesini denetim edebilmeyi öğrenebilmesi için evvel hissini anladığımızı hissettirmemiz lazım. Bu noktada Daniel Siegel‘ın bu “Bütün Beyinli Çocuk” ideolojisine değinmek yerinde olacaktır: Zihnimizin iki tarafı var. Bir tarafı hislerle, bir taraf mantıkla alakalı. Biz şayet bir his yoğunluğu içerisindeysek, karşımızdaki kişi o sırada bize mantıksal bir şeylerle gelirse, biz onu geri püskürtüyoruz. Çocuk da tıpkı halde. O his yoğunluğu içerisindeyken, artık kızdığı şey neyse: “Evet, anlıyorum. Şu an, şu şu şu sebeple öfkelisin. Ben de küçükken bu türlü olduğunda senin üzere hissederdim.” deyip, bilhassa de 0-3 yaştan bahsediyorsak şayet orada bedensel temas kurarak, sakin bir ses tonuyla, yavaş yavaş konuşarak, biz sakin davranıp onun da böylelikle modunu aşağı çekmeye çalışarak, o dakikada itimat veriyor olmamız ve hissini anladığımızı ona hissettirmemiz kıymetli.

Unutulmaması gereken şey kriz anında yapılacak, söylenecek hiçbir şeyin tesirli olamayacağıdır. Bu kaçınılamayacak bir dalga üzere nitelendirilebilir. Dalga geçtikten ve sular biraz durulduktan sonra çocuğun yaşına ve duygusal olgunluğuna nazaran bahis hakkında konuşulabilir. Çocuğun o anda yaşadığı hisler isimlendirilip (öfke, hayal kırıklığı, ıstırap gibi) hislerini tanımasına ve bu hisleri anlamlandırmasına yardımcı olunabilir. İleride karşılaşılaşılabilecek emsal durumlar karşısında yapılabilecekler birlikte gözden geçirilebilir.

Okumaya Devam

Psikolog

İnsan Depresyona Neden Girer?

Depresyon bir hastalıktır. Öncelikle bunu bilip kabul etmek gerekir. Rastgele bir yanlışınızdan, kusurunuzdan, eksikliğinizden ya da günahınızdan …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Depresyon bir hastalıktır. Öncelikle bunu bilip kabul etmek gerekir. Rastgele bir yanlışınızdan, kusurunuzdan, eksikliğinizden ya da günahınızdan kaynaklanmaz. Bu hastalığa beyin kimyasının bozulması yol açar. Yaşanan üzücü olaylar ve gerilim bunda tesirlidir.

DEPRESYON, uzun müddet devam eden ve kişinin hayatını olumsuz bir formda etkileyen, daima hüzün ve ilgi kaybına neden olan bir his durum bozukluğudur. Mutsuzluk ve hayattan keyif almama hâlidir. Değersizlik, çok suçluluk, yalnızlık, hüzün ve ümitsizlik hisleri ile karakterize edilir.

Hayat kaidelerinin getirmiş olduğu ağır yük ve plândemi ile birlikte konutlara kapanmak zorunda olmak, insanların ruhsal dünyasında bir çöküntü oluşturdu. Birtakım insanların kişilik yapısı bu durumdan daha fazla etkilendi.

Depresyon neden kaynaklanır?

Depresyon, beyinde kimyasal istikrarın bozulması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Örneğin, bir yakının kaybı, iş kaybı, kronik bir hastalığa yakalanmak üzere sebepler depresyona yol açabilir.

Bazen kişi bir sebep olmadan da depresyona girebiliyor. Genetik transfer yoluyla da şahıstan şahsa geçebiliyor. Anne yahut baba sık sık depresyona giriyorsa, bu bireylerin çocukları bunu yaşayarak ve rol model alarak öğreniyor, bu manada “Genetik bir yatkınlık olduğu için görülme ihtimâli biraz daha yüksek” diyebiliriz.

Depresyonun belirtileri nelerdir?

Kişinin olağanda severek ve isteyerek yaptığı bir işi yapmak istememesi, yataktan çıkmak istememek, daima uyku hâli, uykuya dalmada zorluk çekmek yahut çok uyumak, çok yeme yahut iştahsızlık, daima yorgunluk hissi, konuşmada yahut hareketlerde yavaşlama, değersizlik ve hatalı hissetmek, intihar fikri üzere belirtiler, “depresyon belirtisi” olarak kabul edilir.

Bu belirtilerle birlikte mühlet de değerlidir. Şahsa depresyon tanısı konulabilmesi için kelam konusu belirtilerin en az iki hafta devam ediyor olması gerekir. Bayanlarda görülme oranı yüksek olmakla birlikte, depresyon, çocukluktan yaşlılığa kadar her yaşta görülebilir.

Depresyon yaşlılıkta da karşımıza çıkıyor. “Âdeta tetikte bekleyip fırsat kolluyor” diyebiliriz. Yaşı ilerlemiş insanların çoklukla birden fazla hastalığı vardır. Bunlara bir de depresyon eklenince, kişinin sıhhati güzelce bozulur.

Değerli bir sıhhat sorunu olmasına karşın, yaşlılarda depresyon teşhisi nadiren konulur. Sebebi ise, yaşlıların keyifsiz, neşesiz, mutsuz, sakin olmalarının olağan karşılanması, şikâyetlerinin yaşlılıktan ileri geldiği niyetidir. Öbür bir sebep ise, yaşlı depresyonunda “bedensel şikâyetlerin” ön plânda olmasıdır. Yaşı ilerlemiş beşerler, genelde ruh hâllerinden bahsetmezler. Hatta ruh hâlleri sorulduğunda karşılık vermezler. Ellerini sallayarak, “Boş ver” der üzere geçiştirirler. Daha çok, “Gözlerim eskisi kadar görmüyor, bacaklarım ağrıyor, çabuk yoruluyorum, eskisi kadar dinç değilim, kuvvetim yerinde değil” diye serzenişte bulunurlar. Hekimler fizikî semptomlara daha çok odaklandıkları için, depresyon teşhisini göz arkası ediyorlar.

Depresyon önlenebilir mi?

Depresyonu önlemenin kesin bir yolu olmamakla birlikte, gerilimi denetim etmek, ruhsal sağlamlığı arttırmak ve benlik hürmetini güçlendirmek değerli adımlardır. Şahısta üstte saydığımız şikâyetler mevcutsa, en kısa vakitte takviye alması, kendisi ve etrafı için yararlı olacaktır. Zira depresyondan yalnızca kişinin kendisi mustarip değildir, konut ve iş etrafındaki tüp beşerler bu olumsuz ruh hâlinden etkilenirler.

Depresyon bir hastalıktır. Öncelikle bunu bilip kabul etmek gerekir. Rastgele bir yanlışınızdan, kusurunuzdan, eksikliğinizden ya da günahınızdan kaynaklanmaz. Bu hastalığa beyin kimyasının bozulması yol açar. Yaşanan üzücü olaylar ve gerilim bunda tesirlidir. Depresyona girdiniz diye asla kendinizi suçlamayın ve ayıplamayın. Bu sizin kusurunuz değil. Kimsenin kusuru değil! Daha çok mükemmeliyetçi, titiz, çok derecede sorumluluk sahibi ve çok fazla çalışan bireyler daha sık depresyona girerler.

Pekala, bu durumda ne yapılması gerekir? Bol bol açık havada bulunmak güzel gelir; bilhassa öğlenden evvel yapılan yürüyüşlerde güneş ışığından daha çok faydalanıldığı için, yürüyüşlerin sabah vaktinde yapılması tavsiye edilir. Yalnız kalmamaya itina göstermek, kendinize düzgün gelen bir arkadaşınızı arayıp sohbet etmek, mümkünse karşılıklı görüşüp bir kahve içmek, kendinize uygun gelen şeyleri keşfetmek önleyici tesire sahiptir.

Görüşmelerimdeki seanslarda danışanlara soruyorum: “Size ne düzgün gelir, ne memnun eder?” Beşerler kendilerini neyin memnun ettiğini bilmiyorlar. Mutsuzluğa, ümitsizliğe o kadar çok odaklanmışlar ki kendilerini nelerin memnun ettiğinin farkında değiller. Zira zihin daima aksiye odaklanmış. Hülasa ne ile memnun oluyorsanız, onunla uğraşmak, onunla vakit geçirmek, size kendinizi daha yeterli hissettirecektir.

Depresyona girmek bir zayıflık işareti olmadığı üzere, depresyona girdikten sonra yardım istemek de zayıflık değildir. Yardım istemek sizi daha çok güçlendirecektir. Vakit kaybetmeden yardım almak, başta kendinize, sonra etrafınızdaki insanlara yararlı olacaktır.

Hayatın hoşluklarını kaçırmayın! Sağlıklı, memnun, huzurlu günler dilerim…

Okumaya Devam

Psikolog

Borderline Kişilik Bozukluğu

Toplum içinde giderek artmaya başlayan borderline kişilik bozukluğu nedir, en çok kimlerde görülür ve tedavisi nasıl yapılır üzere soruların …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Toplum içinde giderek artmaya başlayan borderline kişilik bozukluğu nedir, en çok kimlerde görülür ve tedavisi nasıl yapılır üzere soruların cevaplanacağı bu yazıda tıpkı vakitte borderline kişilik bozukluğuna sahip bireylerle nasıl toplumsal bağlantılar kurabileceği de anlatılmaktadır.

Borderline kişilik bozukluğunun toplum içindeki yaygınlığı %2-3 olarak bilinmektedir. Borderline ‘’sınır’’ manasına gelmektedir bu yüzden sonda kişilik bozukluk ismini da alabilmektedir. Birey etrafındaki şahıslara karşı istikrarlı olmayan his ve davranışlar gösterir. Borderline kişilik bozukluğu ya da sonda kişilik bozukluğu daha çok bayanlarda görülmektedir bilhassa kendilerini sıklıkla boşluktaymış üzere hissetmekte ve bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Buradaki boşluk özellikle münasebetler üzerinden doldurulmaya çalışılmaktadır hasebiyle terk edilme, sevilmeme ya da dışlanma durumlarında bireyler olağanın çok daha üstünde reaksiyonlar vermeye başlamaktadır. Bu reaksiyonlar sıklıkla öfkeyle verilir ve kişinin kendisine ziyan vermesi tarafındadır. Hudut kişilik bozukluğuna sahip bireyler neredeyse bütün hislerini uçlarda yaşamaktadır. Öfke üzere sevme hisleri da çoka giden iki uçta yer almaktadır. Kişinin hem hisleri hem de davranışları sıklıkla değişkenlik göstermektedir. Örneğin, bireyin bazen yakın arkadaşı kendisi için dünyanın en düzgün insanı olabiliyorken, kırıldığı ya da sevilmediğini düşündüğü anlarda arkadaşı için dünyanın en makus insanı olduğunu düşünebilmektedir.

Borderline Kişilik Bozukluğu Teşhis Ölçütleri

1) Kimlik karmaşası

2) Gözünde çok büyütme ve yerin tabanına sokma uçları ortasında giden, tutarsız ve gergin şahıslar ortası alakalar

3) Kendine berbatlığı dokunacak en az iki dürtüsellik (para harcama, cinsellik, husus berbata kullanımı, inançsız araç kullanma vb.)

4) Terk edilmekten kaçınmak için çılgınca efor gösterme

5) Uygunsuz ağır öfke, öfke kontrolünde zahmet

6) Duygulanımda tutarsızlık

7) Süreğen bir boşluk duygusu

8) Yineleyici intihar davranışları, teşebbüsleri ya da göz korkutmalar

9) Zorlanmayla alakalı gelip süreksiz kuşkucu fikirler ya da ağır çözülme belirtileri.

Kendine Ziyan Veren Davranışlar

  1. Çok yemek yeme

  2. Çok alkol kullanımı

  3. Unsur kullanımı

  4. Fizikî olarak kendine ziyan verme (faça atmak, tehlikeli aktiviteleri yapma)

  5. Kısa müddet içerisinde birden fazla ya da farklı şahıslarla pek çok defa cinsel ilgiye girme

  6. Sık sık saçlarını kestirme, rengini değiştirme vs.

  7. Çoka kaçan alışverişler

  8. Süratli araç kullanma

Kişi üstte sıralanan tehlikeli durumları dürtüsel davranışlarıyla hayatına sokarak kendisine ziyan verir. Böylelikle kendisini âlâ hissetmeye ya da içinde yaşamış olduğu berbat hislerle baş etmeye çalışır.

Borderline Kişilik Bozukluğunun Sebepleri:

Yapılan araştırmalar sonucu, hudutta kişilik bozukluğu sebepleri ortasında çocukluk çağındaki cinsel ya da duygusal istismar olduğu görülmüştür. Araştırmalara nazaran, anne-babanın boşanmış olması, ebeveynlerinden yeteri kadar ilgi görememe de borderline kişilik bozukluğuna değerli ölçü de yer hazırlamaktadır. Hudutta kişilik bozukluğun, bireyin kişiliğini yapılandırmaya başladığı gelişim basamaklarıyla bilhassa ilişkilidir. 0-2 yaş devrinin 16 ve 24. aylar ortasında bebeğin anneden ayrışma ve kişiselleşme sürecinde başa çıkamayacağı hislerle bırakılması ile oluştuğu bilinmektedir. Örneğin, annenin (bakım verenin) tutarsız davranışları, küsme ya da hatalı hissettirme davranışları, ihmal ya da işgal etme üzere bebeğin başa çıkamayacağı hisleri yaşatmak. Çocuğa anne dışında öbür birinin bakım vermesi ya da birden fazla kişinin bakım vermesi de borderline kişilik bozukluğuna taban hazırlayan öbür sebepler ortasındadır. Tüm bu sebeplerden ötürü bebekte bütünleşememiş bir kendilik algısı oluşmaya başlar. Siyahlar ve beyazlar birleştirilemez ve dünya iyi-kötü üzere uçlarda yaşanılacak bir hal almaya başlar. Siyahlar ve beyazların olduğu bir dünya algısı (çok sevmek- çok nefret etmek, çok yemek, çok az yemek vs.) kişinin ruhsal ve fizikî olarak sağlıklı yaşayabilmenin önünde büyük bir pürüz olarak yer alır. Hasebiyle grilere her vakit muhtaçlık vardır…

Borderline kişilik bozukluğuna sahip bireyler sıklıkla kaybetme korkusu yaşamaktadırlar. Yaşadıkları rastgele bir durumdan dolayı kendilerini suçlamaya eğilimi olduklarından dolayı, bu duyguyu bastırabilmek ismine karşısındaki bireyleri suçlama davranışlarında bulunurlar ama özünde kendilerini sıklıkla hatalı hissetmektedirler. Bilhassa değersizlik hissinin vermiş olduğu hüzünle bedel görebilmek ismine fedakâr davranışlarda bulunurlar. En çok sevilmeye olan gereksinimleri, borderline bireylerin davranışlarını belirlemede değerli bir yere sahiptir. Örneğin, kusursuz olduklarında sevildiğini düşündüklerinde mükemmeliyetçi davranışlarını devam ettirmektedirler. Hudutta kişilik bozukluğunun en çok hissettiği hisler ortasından bir oburu de bağımlılıktır. Bağımlılık daha çok hayatlarında kıymet verdikleri bireylere karşı olmaktadır. Münasebetiyle terk edilmek demek aslında borderline bir kişi için yok olmaktır.

Borderline Kişilik Bozukluğunun Tedavisi:

Psikoterapiye gelen danışanların büyük bir kısmını borderline kişilik bozukluğuna sahip bireyler oluşturmaktadır. Psikoterapiye daha çok ilgi sorunları ile gelmektedirler. Bağ sorunları ile gelen danışanların büyük bir kısmı depresif ve kızgın hissetmektedirler. Örneğin, partnerinden yeni ayrılmış kişinin terapide partnerini öldürmek istediğine dair ağır öfkesi görülebilmektedir. Sonda kişilik bozukluğu olan bireylerin alakalarını ve kendi ruhsal sıhhatini bozacağı pek çok davranış örüntüleri vardır. Örneğin küsmek, saldırmak (fiziksel ya da sözel olarak), kendini acındırma (ağlamak, yemek yememek, uzun saatler uyumak), cinsellik, alkol, intihar, dürtüsel davranışlar, sevgiyi test etme ve terk edilme (bazen danışanlar ne kadar sevildiğini görebilmek ve bunu test edebilmek için temasta olduğu kişi terk ederek ya da küserek bunu test etmeye çalışmaktadır), kendine ziyan veren davranışlar vs.

Psikoterapide danışanın bütün davranışları ve hisleri ele alınır. Terapist danışanın makus hislerle baş edebilmesine yardımcı olarak hislerini özelleştirmeye çalışır. Çocukluktaki travmalar terapide ele alınarak kişi üzerinde kalmış makus tesirleri optimize etmeye çalışılır. Borderline bozukluğuna sahip bireyler günlük hayatta pek çok sorunla uğraşmak zorunda kalabilirler. Terapist danışanın gerilimle baş edebilme maharetlerini arttırmayı hedefleyerek günlük hayattan daha doyum almasına yardımcı olur. Birtakım hisler yalnızca hissedilir ama sözlere dökülemez. Terapist danışanın hislerini anlayarak, etiketleyerek danışanın da kendisini daha düzgün anlamasına, hislerine dokunabilmesine ve kendisini daha uygun tanımasına yardımcı olmaktadır. İnsan beyni his ile tekrar öğrenebilmektedir. Danışanın terapistiyle kuracağı sağlıklı bir alaka danışanı büyük oranda tedavi etmektedir. Terapiler ilerledikçe danışanın hayatındaki siyahlar ve beyazlar azalmaya başlar. Grileri yaşamaya başlayan danışan ise öbür sağlıklı bireyler üzere hayattan çok daha keyif ve doyum almaya başlamaktadır. Terapiyle bir arada kendisine ziyan veren davranışları azaltarak hislerini anlamaya ve onları o nasıl yatıştırabileceğini kavramaya başlamaktadır.

Okumaya Devam

Trendler