Türkiye’de Kadın Cinselliği - Doktor Makaleleri
Bize ile Bağlan
All On Four İmplant Tedavisi

Aile Danışmanı

Türkiye’de Kadın Cinselliği

Yayınlanan

üzerinde

Ülkemizde ne yazık ki böyle bir ayrım mevcut. Kadın cinselliği ve erkek cinselliği. Bu konuda Dünya Ekonomi Formunun 2016 da yaptığı cinsiyet eşitliği raporuna göre kadın ve erkeğin sadece iş hayatında eşit temsil edilmesi için, eşit olmamız için 117 sene gerekiyor. Bu bizim ülkemiz için daha uzun yıllar demek. Bırakın iş hayatında cinsiyet eşitliği, temel sosyal başlangıcımız olan aile hayatında cinsel eşitliğe sahip değiliz.

Ülkemizde kadın erkek cinselliği, özellikle çocukluk yıllarında belleklerimize bilinçsiz bir şekilde yerleştirilen cinsiyet algısından ibaret. Efenim erkek çocuğa “Hani miş pipisi? Göster çocuğum pipini. Göster dayına, amcana, teyzene pipini.” vs. söylemler… Ne mi oluyor sonra? Erkek çocuk bu kadar değer gören bir organına bilinç altında tapması gerektiğine inanıyor. Ben olsam ben de inanırdım! Onun için sünnet törenleri yapılıyor, mal varlığı toplanıyor… Bütün ilgi alaka onda. Şan, şöhret onda. Daha ne olsun! Garibim kız çocukları var bir de. Koşup babasının boynuna sarılacağı yerde “kız babanın kucağına çıkılmaz, otur oturduğun yerde” uyaranları ile karşılaşan. Daha on yaşındadır “büyüdün artık sokakta oynama, koşma, zıplama boncuğun düşer” cümlesiyle çocuk aklı ile sağında solunda düşen boncuk arar. Vücutsal değişiklikler yaşamaya başlar, aman belli olmasın bol giy, aman sus kimse duymasın sakla. Resmen bir tarafımız düğün dernek, bir tarafımız yas evi misali aynı çatı altında. Zildberg’in çok güzel ifade ettiği gibi “cinsellik bacaklarımızın arasında değil kulaklarımızın arasındadır.”

Üzülerek söylemeliyim ki ülkemizde erkekler cinselliğiyle gurur duyarken, kadınlar cinselliğinin farkında bile olamıyor. Kadınlar açısından cinsellik, deneyime bağlı olarak bazen hoş, keyifli, romantik, sıcak bir yakınlaşma bazen bir zorunluluk dolayısıyla da çekince ve tiksinme kaynağı olarak yaşanır.

Cinselliğin sağlıkla birlikte anılması ilk bakışta garip gelebilir. Ancak cinsel sağlıktan söz edebilmek için, zorunluluk olarak yaşanmaması ön koşuldur. Kliniğe gelen kadın hastaların temel sorunlarının ya vajinismus ya da cinsel isteksizlik olması bu alanın kadınlar açısından ne denli sorunlu bir alan olduğuna işaret etmektedir.

Maalesef ülkemizde kadın cinsel sağlığı ile namusu, çözümü zor bir denklem halindedir. Kadın cinselliği namus olarak düşünülür, algılanır. CETAD’ın (2006) araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı üzere %70’in üzerinde kadın ve erkek katılımcıya göre kadının namusu ile bekareti doğrudan ilişkilidir.

Başka bir deyişle kadının toplum içindeki değeri cinsel deneyimsizliği ile belirlenir. Kadının cinsel olarak erkekler ve toplum gözünde kıymetli, sevilebilir, evlenilebilir olması için “namuslu” olması gerekmektedir.

Kadının kendi seçtiği kişi ile sevişmesini cezalandıran toplum, aslında öteki genç kızlara da gözdağı vererek, tehdit ederek, bastırılmış bir kadın cinselliği yaratmaktadır. Dolayısıyla namus cinayetlerinin sayısının artıp artmadığı ki artmaktadır- o kadar önemli değildir. Önemli olan kadının bu ülkede ki değerinin, cinselliğinin toplumsal olarak onay ve kontrolden geçtikten sonra doğrulanabildiğidir. Bu kentte kırsal da eğitimli eğitimsiz, çalışan çalışmayan tüm kadınların sağlığını olumsuz etkileyen bir kültürel iklimdir.

Aslında toplumumuz da genel olarak kadınlardan evlenmeden önce ki beklentilerimizle, evlendikten sonra ki beklentilerimiz uyuşmamaktadır. Bu beklentinin doğal iki sonucu da problemlidir.

 Evleninceye dek bedeninin ve kişiliğinin cinsel yanını keşfetmemiş kadın için, evlilik için de doyurucu bir cinsellik yaşama şansı sınırlıdır. Zaten Türkiye’de ki vajinismus vakalarının dünya ortalamalarının birkaç katı olması da bu sonuçlardan sadece biridir.

 İkinci sonuç ise, evlenene dek yaşadıkları cinsellikleri “gizli”, “kötü”, “çirkin” olarak yaşayan genç, evlendikten sonra sevgi ve aşk dolu bir eş haline gelip aynı edimlerden “güzel”, “temiz” ve doyumlu bir cinsellik yaratmakta zorlanmaktadır. Buna bağlı olarak cinsel fonksiyon bozukluklarından en fazla görülen bir diğeri de kadınlarda ki cinsel isteksizliktir.

 Evlenene kadar hiçbir cinsel deneyimi doğru karşılanmayan, hatta kişiliği, ahlakı ve namusu birebir cinsel deneyimleri olarak değerlendirilen kadının, evlendikten sonra kendi bedeninden haz alması ve dolayısıyla haz verebilmesi, partnerini sadece bedeni ile değil, ruhu ve arzusu ile kucaklayabilmesi pek kolay değildir. Evlenene kadar yaşadığı baskı ve sansür artık içselleşmiştir. Bunun bilişsel olarak da davranışsal olarak da kırılması pek kolay değildir. Kadının kendisi yenmek istese bile kemikleşmiş olarak dirençle durur.

 Kısaca kadının değerini, kıymetini erkeklerin aksine evlilik öncesinde ki cinselliği yaşama pratiğine göre değerlendiren bir toplumun sadece kadınlarını değil, erkeklerini de sakatladığı ortadadır. Her ihtimale karşı kadınları korumak adına cinselliğe iyi gözle bakılmayan, bir ortamda yetişen kadınlar cinsel hazza olumsuzluk olarak bakacaklardır. Bu da onların cinsel hazza ulaşmasını ve partnerlerini ulaştırmalarını etkileyecek çok önemli bir engeldir. Kadın cinselliğinin namus adına bu denli kontrol edildiği ortamlarda erkekler de cinselliklerine yabancılaşmakta, zorunlu olarak ya paralı seks ya da pornografiye yönelmektedirler. Bir toplum da eğer kadınların %70-80 civarı kendisini nitelik olarak yetersiz hissediyorsa, doğal olarak erkekler de cinselliklerini yetersiz yaşadıklarını düşünürler.

Cinsellik ve cinsel haz bir insan hakkıdır. Sağlıklı bireyler, sağlıklı ilişkiler, sağlıklı evlilikler ve sağlıklı bir toplum için bu hakkın engellenmemesi gerekmektedir. Cinsel doyumu birbirlerinde bulamayan partnerlerin oluşturduğu evlerin orada yaşayan tüm bireyler için ne kadar çekilmez olacağı açıktır. Yatak odasında yaşanan ya da yaşanamayan doyumun tüm evin iklimini etkileyeceği, huzursuzluk ve mutsuzluk yaratacağı açıktır. Kadının cinsel potansiyelini nasıl yaşayacağı hakkı, kadının insan haklarının temel bir parçasıdır. Öte yandan kendi bedeni ile hoşnut, haz almaktan utanmayan bir kadının aynı zamanda doyumlu bir partner olacağı ve mutlu ilişkiler yürüteceği de açıktır.

Okumaya Devam
Reklam
Yorum İçin Tıklayın

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Aile Danışmanı

Çocuklarımız Okula Başlıyor

Covid19 önlemleri ile dünya üzerinde okul çağındaki çocukların üçte birinden fazlası uzaktan eğitime erişim imkanından imkanından yoksun kaldı …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Covid19 önlemleri ile dünya üzerinde okul çağındaki çocukların üçte birinden fazlası uzaktan eğitime erişim imkanından imkanından yoksun kaldı. Akranlarından uzak olan çocukların hareketlilikleri azalıyor. Bunun sonucunda çocuklar fizikî zindekilerini kaybediyorlar. Duygusal ayda gerilim belirtileri gösteriyorlar. 12-18 yaş yaklaşık 8000 öğrencinin çevrimiçi kesitsel çalışmada Çinde depresif belirtilerin % 43 tasa belirtilerinin %37 ‘si deprsif belirtiler ile tasa belirtilerini görülme sıkkınlığının %31 olduğu anlatılmıştır. Direkt covid19 klinik bakımına dahil olan sıhhat çalışanlarının çocuklarında riskin daha fazla olduğu vurgulanmaktadır. Sıhhat çalışanlarının çocuklarının enfekte olma , ayrılık, ve anne babalarını kaybetme kaygılarının olduğu saptanmıştır. Sıhhat çalışanlarının çocukları ise Travma sonrası gerilim bozukluğu belirtileri ve durumu yüksek riskte oldukları bilinmektedir.

Çocukların ruhsal sıhhatlerinin korunması hem kendileri için hem de aileleri için son derce değerli olduğu açıktır. Bunu sağlamak için, mümkün olduğu kadar meçhullüğü azaltmak ve yeterlilik algısını arttırmak gerekir. Her iki maksada da ulaşabilmek için travma ile karşılaşan durumlarda kullanılan formüllerin salgına uyarlanarak uyarlanması makul bir yol olacaktır.

Aile içinde telaş düzeyi ne kadar yüksekse anne çocuktan ayrılamıyor ve inançlı bağlanmayı sağlayamadığında çocuğun da ayrılması sıkıntı olabiliyor. Çocukların güvenmeye gereksinimi var okulların başladığı birinci gün çabucak derse başlamak yerine öğretmenlerin çocuklarla bağlantı kurmalarının ve onların ne kadar önemsediklerini kıymet verdiklerini göstermeleri gerekir.

Kritik yaş kümelerinden biri olan 0-6 yaş kümesi hayata dair kanıların oluştuğu yeni başlayan çocuklar için bilmemiz gereken özellikler var.

Okula başlamadan evvel gerçekleşmesini beklediğimiz özellikler.

-Kendini tabir edebilecek ve irtibat kurabilecek seviyede ana lisanını kullanabilme.

-Yaşına uygun kavram maharetinin olması.

-Dikkati verme ve sürdürebilme mahareti.

-Benzerlik ve farklılıkları ayırt edebilme.

-El marifetleri ve genel uyumun olması.

-Kendi ismine düşünebilme ve karar verebilme.

-Öz bakım maharetlerinin gelişmiş olması.

-Sosyal kurallara uyabilme.

Çocuğun okula hazır olup olmadığını konusunda kuşkuları varsa bir uzmana başvurmak. Çocukların aile ortamından farklı bir ortama adım atmaları barındırdığı yenilik ve değişikler sebebiyle tasa yaratabilir. Okula başlangıç etabında çocuklar okulda kaybolabileceğine, sınıfın kalabalık olmasından ürkebileceğine, ailesinin onu okulda unutabileceğinden korkması üzere durumlar kelam konusu olabilir. Bununla birlikte okulda olduğu mühlet içinde ailesinin meskende ne yaptığını onu özleyip özlemediğiyle ilgili, yada tuvaleti gelirse ne yapacağı konusunda telaşları olabilir. Yeniden bu müddette yeni bir kardeşin konutta ailesiyle kalmasında korkularını tetikleyebilir. Yeni bir konuta taşınılması yeni bir kente taşınılması aile içinde yaşanan bir kayıp okula ahengi zorlaştıran durumlardır.

Aile çocuğun okula başlama devrinde ahengi kolaylaştırmak için kratik bir rol üstlenmektedir. Ailenin kendi beklentileri okula karşı kendi de neyimleri sonucunda takındığı tavır ve kişilik özellikleri de okula ahengi kolaylaştırabilir yada zorlaştırabilir. Ailenin seçmesinin yada okul için materyallerin hazırlanmasının okul için bir hazırlık manasında gelmediğini bilmesi gerekir. Zira okula hazırlık çocuğun toplumsal, duygusal ve akademik açıdan belli bir seviyeye gelmesini gerektirir. Çocuğun okul hayatıyla ilgilenmekle yalnızca ödevlerini yerine getirmesini gereken sorumluluklarına uymasını desteklemek manasına gelmez. Onların hisleri ve anılarıyla da ilgilenmek gerekir.

Çocuğun okula ahenk ve başarısı

-Çocuğun kişilik özelliklerine.

-Ailenin çocuk yetiştirme tutumluna.

-Çocuğun sıhhat durumuna.

-İçinde yaşanılan toplumsal etrafın zenginliğine.

-Yada evvelki okul yaşantılarına.

-Çocuğun akademik olarak hazır oluşuna.

-Öğrenme ilgisine ve kapasitesine bağlıdır.

Bu bilgiler ışığında dikkat edilmesi gereken noktaları gözden kaçırmayarak çocuğun gelişim seviyesine uygun davranışlar sergilemesi beklenmelidir.

Okumaya Devam

Acil Tıp Doktoru

Bronşektazi

Bronşektazi nedir? Bronşun kalıcı genişlemesine bronşektazi denir. Bronşektazilerde genellikle bronş duvarı harabiyeti de vardır …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Bronşektazi nedir?

Bronşun kalıcı genişlemesine bronşektazi denir. Bronşektazilerde genellikle bronş duvarı harabiyeti de vardır. Bronşektazinin silindirik, kistik, varikoz gibi tipleri vardır.

Bronşektazinin nedeni nedir?

Bronşektazi daha çok çocukluk çağında geçirilen (ağır) akciğer enfeksiyonları sonrasında ortaya çıkar. Kistik fibrozis denilen akciğerlerde tekrarlayan enfeksiyonlar neticesinde oluşan bronşektazilerle karakterize olan hastalık genetik bir bozukluk sonucu ortaya çıkar. Akciğerlerdeki seyri kistik fibrozis dışı bronşektazileden farklı seyrettiğinden ve kistik fibrozis yalnızca akciğerleri etkilemeyip, karaciğer pankreas, over gibi organları etkileyebildiğinden bronşektazi başlığı altında değil ayrıca değerlendirilmesi gereken bir hastalıktır. Bronşektazi tek başına bir hastalık olmaktan daha çok akciğerlerde ortaya çıkan ağır ya da tekrarlayan enfeksiyonların bir sonucudur. Bu durumun istisnası konjenital bronşektaziler sayılabilir. Konjenital bronşektazilerde bronş duvarında kıkırdak gelişimi sorunları olabilmektedir.

Bronşektazinin semptomları nelerdir?

En sık görülen semptomu balgam ve öksürüktür, bazen kanlı balgam (hemoptizi) da olabilir. Bronşektazisi görece yaygın olan hastalar özellikle kış mevsiminde enfeksiyonlardan dolayı fazla miktarda balgam çıkarabilirler. Bronşektazinin yeri ve yaygınlığı çok önemlidir. Lokalize bronşektaziler karinanın alt tarafındaysalar sekresyonlardan dolayı sık sık enfekte olabilirler. Üst loblarda olan bronşektaziler daha çok akciğer tüberkülozu sekeli olarak değerlendirilebilirler. Genelikle enfekte olmazlar. Pulmoner sekestrasyon denilen anomalilerde de bronşektaziler gözlenebilir. Bu hastalarda masif yani ağır hemoptiziler olabilir ve bu durum bazen ölümle sonuçlanabilir. Yaygın bronşektazi varsa kistik fibrozis, immün yetmezlik, diffüz panbronşiyolit gibi hastalıklar araştırılmalıdır.

Bronşektazi tanısı nasıl konulur?

Bronşektazi ileri düzeyde ya da yaygın değilse genellikle akciğer grafisinde görülmez. Oskültasyonda orta raller duyulabilir. Dinleme bulgusunun olması bronşektaziden kuşkulandırır.

Bronşektazi tanısı eskiden bronkografi ile konulurken günümüzde seçkin tanı yöntemi toraks HRCT’dir (yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi).

Bronşektazinin tedavisi var mıdır?

Bronşektaziyi düzelten yaninormal bronş haline getiren bir tedavi yoktur. Öksürük, balgam, nefes darlığı gibi belirtileri olan bronşektazili hastalar öncelikle ilaç tedavisi (antibiyotik, mukolitik, ekspektoran, inhaler ilaçlar gibi) ile tedavi edilirler. İlaç tedavisi ile klinik iyileşme sağlanabilir ancak bronşektazi düzelmez. Bir süre sonra bronşektazi tekrar enfekte olabilir ve hastaların belirtileri tekrar ortaya çıkabilir. Bu tür hastalar grip ve zatürre aşılarından fayda görebilirler. Bronşektazi tek taraflıysa ve uygun medikal tedaviye rağmen tekrarlayan hemoptizi ya da bronşektazik alanlar sık sık enfekte oluyorsa operasyon seçeneği göz önünde bulundurulur. Yani bronşektazi olan akciğer alanı rezeke edilebilir (ameliyatla alınabilir). Operasyon dışında, hemopizi için bronşiyal arter embolizasyonu, enfeksiyon için akılcı antibiyotik kullanımı diğer seçenekler olarak düşünülebilir. Bilateral (iki taraflı) bronşektazilerde operasyon seçeneği neredeyse yoktur. Bronşektazili bir hastada bronşektazi nedeni olarak altta yatan bir hastalık saptanırsa, o hastalıkla ilgili önlemler alınır. Örneğin immün globulin yetersizliği saptanırsa, immün globulin replasmanı yapılır, gereken durumlarda antibiyoterapi ve eşlik eden diğer durumların tedavisi yapılır.

Okumaya Devam

Acil Tıp Doktoru

Sosyal Alerji

Sosyal alerji, mevsimsel alerjiler gibi tekrar eden ve kaçınılması zor olan davranışlardır. En sevdiğiniz arkadaşlarınızı, davranışlarından …

Yayınlanan

üzerinde

Tarafından

Sosyal alerji, mevsimsel alerjiler gibi tekrar eden ve kaçınılması zor olan davranışlardır. En sevdiğiniz arkadaşlarınızı, davranışlarından hoşlanmadığınız kişilerle değiş tokuş ettiğinizde oluşan durum tam anlamıyla bu. Peki, bu insanlar nerede? Mesela, teyzenizin sürekli anlamsız şeylerden şikâyet etmesi, kuzeninizin yemek yerken ağzını şapırdatması (gözünüzün önüne getirin) ve yedikten sonra ağzını kol kenarlarına silmesi. Şimdi ne hissediyorsunuz? Rahatsızlık. Bu rahatsızlık, sosyal alerjenlerin ürettiği duygusal ve fiziksel belirtilere maruz kaldıktan birkaç dakika sonra ortaya çıkar. Bir eylem bir defalık yapıldığında belki katlanılabilir, ancak düzenli olarak gerçekleştiğinde kulağınıza gelen bir sinek vızıltısı gibi bizi rahatsız edebilir.

Peki, sosyal alerjenler hakkında ne yapabilirsiniz?

En çok zorlandığımız ve sosyal alerjiyi hissettiğimiz yerler ailemizin ve çalışma arkadaşlarımızın yanı o nedenle bu durumu gözden geçirmeyi unutmamalıyız. Sizler yalnızca yaptıklarınızı ve hissettiklerinizi kontrol edebilirsiniz, karşınızdaki kişiyi değil.

Bazen davranışlar kasıtlı gibi gözükse bile, kasıtlı olarak sizi rahatsız etme amaçlı olmadıklarını ve muhtemelen bunun başka bir nedeni olabileceğini düşünün.

Bu davranışları genellikle en çok zaman geçirdiğimiz insanlarda görürüz ve bu davranışlar devam ettikçe alerjimiz daha da kötüleşebilir.

Sosyal alerjik reaksiyonu önlemenin etkili bir yolu, maruz kalma sürenizi azaltmaktır. Kedilere alerjisi olan bir kişinin, kedilere uzun süre maruz kalmaması gibi sosyal alerjisi olan bir kişinin de sosyal alerjenlerle dolu bir ortamda kalmaktan kaçınması gerekir. Alerjenlerle temasta olduğunuz süreyi en aza indirmek alerji riskinizi azaltır.

Sosyal alerjenlerinizle çevrili bir ortamda harcadığınız zamanı sınırlamak gibi bir strateji belirleyebilirsiniz. Aile toplantılarında veya girdiğiniz sosyal durumlarda stratejik olun. Yemek masasında bir yer bulurken ağzını şapırdatan kuzeninizin tam karşına oturmayın. Birçok sosyal alerjen üzerinde bir miktar kontrol gücümüz vardır. Aslında çevremizdeki sosyal alerjenler bir tür destek ve doğrulama bekler. Örneğin; bir türlü susmak bilmeyen teyzenizin ağzından çıkanları kapatmak isteyebilirsiniz, ancak bu alerjik reaksiyonunuzu sakinleştirmenize yardımcı olmaz. İlk olarak aradığı onaylanmayı sağlamak için biraz zaman harcarsanız, onun istediği tatmini vererek itici bulduğunuz davranışı söndürmeyi sağlayabilirsiniz. Şapırdatarak yemek yiyen kuzeniniz ile yeme alışkanlıkları hakkında konuşmayı deneyebilirsiniz. Ancak, konuşmaların yalnızca bilgi vermekle kalmayacağını aynı zamanda ilişkiniz içinde bir sonucu olduğunu unutmayın. Onu sevdiğiniz için onunla bu konu hakkında açıkça konuştuğunuzu belirtin.

Eğer bunların işe yaramayacağını düşünüyorsanız anda olmayı deneyebilirsiniz. Anda olmak, şimdiki an içerisinde gerçekleşenlere dikkat etmeyi ve onları yargılamaksızın kabul etmeyi içerir. Sosyal alerjenler sizi rahatsız etmeye başladığında bu düşüncelerinizi değerlendirmeden önce kendi iç rahatsızlığınıza dikkat edin. İçinizde neler oluyor bir bakın bakalım. Sadece nereye gittiğini takip edin. Bu durum alerjenin sizi rahatsız etmesini engellemeyecek, ancak sizi ne kadar sinirlendirdiğini fark etmenize ve etkilerinden ne kadar çabuk kurtulacağınızı kontrol etmenize yardımcı olacaktır. Sosyal alerjiler sizi yıpratabilir ve ilişkilerinizi strese dayanıklılık testine dönüştürebilir. Birkaç basit adım sizi ilişkilerinizde sosyal alerjenlerle uğraşmak yerine mutlu, sağlıklı bir ilişki yaşamanızı sağlayacak hale getirebilir.

Okumaya Devam

Trendler